MANZARA-İ UMÛMİYE

Çocukların elinden oyuncağı alınınca ağlar; çocuk oyuncakla özdeşleşmiştir; büyüyünce oyuncaklarımız değişir, daha büyük oyuncaklara sahip oluruz (ev ve araba gibi), bu sefer güçlü olduğumuz için ağlamayız, onları elimizden alanın canına okuruz.

Tüm zamanını/emeğini oyuncaklara sahip olmak için harcayan, hatta krediler çekip bir ömür kredi ödemek için çalışan, sahip olduğu oyuncaklarını elinde tutmak ve korumak için çırpınan, canını veren ve kendini oyuncaklarıyla (bindiği arabanın markası, oturduğu evin kalitesi ile) özdeş kılan insan, halâ çocuk değil midir?.

Yetişkin/yetkin olmak (çocukluktan çıkmak), hayatı bir oyun olarak görmemek değil midir?

Hadid Sûresi 20. âyet, dünya hayatının beş özelliğini öne çıkararak oyun oynadığımızı söyler. Der ki,

"İnnemel hayat-ut dünya (muhakkak ki dünya hayatı) :

1. Laibün (Oyundur).

2. Lehvün (Eğlencedir).

3. Zîynetün (Süstür).

4. Tefâhurun beyneküm (Kendi aranızdaki bir övünmedir).

5. Tekâsürun fil emvâli vel evlâd." (Mal ve evlâd çoğaltma yarışıdır).

Oyun bağımlılığı (dünyaya bağımlılık), âhiretin kaybına yol açar.

Âyetin devamı âhireti şöyle açıklar : “... Âhirette çetin bir azap; Allah'tan mağfiret ve Rızâ vardır. Dünya hayatı aldatıcı zevkten başka bişey değildir.”

Johan Huizinga, ‘Homo Ludens’ (Oyun Oynayan İnsan) adlı kitabında, çağdaş insanı “yetişkin çocuğa” benzetir.

Keşke çocuklar gibi mâsum olsak, mâsum kalsak!. Oyun oynarken birbirimizin canına okuyoruz, olmadık haksızlıkları, zulümleri yapıyoruz.

Bir de yetişkin olduğumuzu iddia ediyoruz!.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET