ŞEYTANIN SORULARI

Şeytan bizim içimizde ise, onun soruları bizim de sorularımızdır. O soruları kendimize sormadan ve onların yanlışlığına “inanmadan”!, içimizdeki şeytanı yenemeyiz ve kendimizi o şeytandan (kötülüklerden) uzak tutamayız.
Önce şeytan kim, onu tanıyalım.
Şeytan, Rabbine = Allah’a inanan ama O’na (= Allah’a) itaat etmeyen bir “figürdür”!. Ma’lum âliniz, Rabbimiz şeytana ‘Âdem’e secde et! emrini verince, ben Sen’den başkasına secde etmem; üstelik benim secde etmemi istediğin, benden düşük biri’ (beni ateşten, onu topraktan yarattın), demişti.
Ara not : Biz de Allah’a inanıyoruz ama biz de (çoğumuz da) Allah’a itaat etmiyoruz; yâni biz de şeytan gibi davranıyoruz.
Şeytan, itaat etmeyince kovuldu = recm edildi ve râcîm ‘ünvanını’! aldı; biz de onu kovarken Allah’a sığınıyor, onu kovmak için ‘eûzu billâhi min’eş şeytân’ir racîm’ diyoruz. Şeytan kovulunca boş durmadı; Rabbine = Rabbimize : ‘Bak!, benim haklı olacağımı göreceksin; benim secde etmemi istediğin o Âdem (insanlar) var ya!, onların çoğu bana itaat edecek = bana tâbi olacak’ (onların çoğunu Senin doğru yolundan saptıracağım) dedi.
Şeytan haklı mı çıktı?!.
Cehennemin çoğu, o ve onun âvanesiyle dolacaksa (ki dolacak), haklı!. O zaman, bu insanların çoğu onun sorularını haklı buluyor ve onu destekliyor!...
Şeytanın soruları neler? 
• Bana, hem Bana secde et!, diyorsun hem de Âdem’e; bu “saçma” değil mi?!.
• Madem, insan secde edilecek bir varlıktı da ben Senden süre istediğimde bana niye süre verdin (inneke mine-l munzarîn) ve beni niye onlara musallat ettin; ne yapmak istedin?!.
• Beni cennetten (Huzur’undan) kovdun, sonra yine benim o cennete girmeme niye müsaade ettin ve benim cennette Âdem’i (ve eşini = neslini) kandırmama niye izin verdin; demek ki Âdem benden üstün değilmiş, ben Onu yendim = kandırdım!...
Bu soruları çoğaltabilirim ama burada kesiyorum. Bu soruları bizler de kendimize ve birbirimize soruyoruz da, önemli olan “doğru cevaplar” verebiliyor muyuz? Veriyorsak, “içimizdeki şeytanı” yeniyoruz ve o şeytana kanmıyor/inanmıyoruz demektir; veremiyorsak, ya ona kanarak/inanarak onun izini/yolunu takip ediyoruz (= inanıyorum ama itaat de etmiyorum = isyan ediyorum diyoruz), ya da ‘gözümüz kapalı’ olarak yol yürüyoruz, demektir.
Böyle değil mi, kurduğum mantık yanlış mı = şeytanî mi?!.
Doğru cevaplara bağlı.
Nedir pekiî o doğru cevaplar?
Hepsini yer darlığından dolayı burada veremem ama genel bir fikir verebilirim. 
İman, itaati gerektirir. Pekiî, itaat sorgulanamaz mı? Rabbimiz bize akıl vermiş, yarattığı her şeye de bir “hikmet” bahşetmişse, itaat sorgulanır. İtaati = Emri sorgulamak, Emir Veren’i sorgulamak değildir, zaten O’nu sorgulamadan O’na inandık!. Emri sorgulamada bir tehlike varsa, bu tehlikeyi iman önler; şeytanın imanı bu tehlikeyi önleyemedi, o Rabbin emrinde (Rab’de değil!) “kusur” aradı; Mü’min, Rabbinin Emrinde şeytanca bir kusur aramak için değil, anlamak için O Emri sorgular.
İnandım deyip itaat etmemek, şeytanca bir davranıştır ve inanılan Rabbi “ciddîye” almamaktır.
Rabbin Emri, O’na isyan etmek için sorgulanmaz, bilgilenmek = O Emrin hikmetine vâkıf olmak için sorgulanır. Çünkü, “bu Rabbi(n/m)izin Emri'dir” diyen şeytanlar ve tağutlar çıkabilir, çıkıyor; onlar bizi Allah ile = Rabbimizle aldatıyorlar; bu sorgulamayı yapmazsak, emirler karışır; akıl ve Kitâb, bize bunun için verilmiştir. Kitâb olmazsa, akıl şeytanîleşebilir.
Hangi emrin Allah’ın Emri olduğunu bilmek için, O Emirlerdeki hikmeti bilmemiz lâzımdır. Bu konuda bize Rabbimiz, “selîm aklımız = fıtratımız” ile Kitâb ve Elçileri ile destek vermektedir...
Kitâb ve Elçiler, yaratılışın hikmetini açıklarlar. Bizdeki şeytanın (içimizdeki ve dışımızdaki kötülüğün) varlığı da bu hikmete binâendir. 
Nedir o?
İmanında ihlâslı (samimî ve ciddî) olanlarla, sahtekâr olanları ayırmak ve ihlâslı olanlara mükemmel = kusursuz bir dünya sunmak, onları mükâfatlandırmak; sahtekâr olanlara da ceza vermek.
Şeytan, imanında (da) sahtekârdı; bazı mutasavvıflar onu “övseler” de; onu takip edenler de imanlarında sahtekârdırlar; onlar “inandım” deseler de.
Buna rağmen, kimin gerçekten iman ettiğini sadece Rabbimiz bilir.
(Bu kadar kısa bir yazı ile bu konu açıklığa kavuşamaz ama umarım az da olsa bir fikir vermiştir.)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET