BİLGİ

Bilgi, Yaratıcının ve yaratılan varlıkların (= eşyaların) isimlerinin ‘zihinsel’ karşılığıdır. Zihnin, insanın beynine tekâbül etmesi modern/yeni. Zihnimiz, idrak = anlama ve soyutlama yeteneğimizdir. Bu yeteneğimiz olmasaydı, her varlıkla bizzat karşılaşmadan bişey öğrenemez ve kimseye bişey öğretemezdik.

...

Bizden başka bilenler var mı? Var. Melekler. Şeytan da zamanında melekti. Cinlerin bir kısmının şeytan grubundan; bir kısmının da gizli/görünmeyen, uzakta yaşayan (cenîn, mecnûn) insanlardan olduğu söylenir. 6/112, “Biz her Nebî’ye ins (insan = görünen) ve cin (! = görünmeyen) şeytanları düşman yaptık; onlar birbirlerine yaldızlı sözler söylerler...” 6/130, “Ey ins ve cin topluluğu!, size âyetlerimizi getiren Elçiler gelmedi mi?...” 11/119, “... kesinlikle cehennemi ins ve cinlerle dolduracağım...” Cânn, cinnin çoğulu. “Cinleri daha önce semûm ateşinden yarattık.” (15/27.) (Semûm, zehirli ve yakıcı ateş. Ateş = Nâr ile Nûr = Işık arasında lafızda Elif ve Vav farkı var. Elif de Vav da med harfidir ve kendinden sonraki harfe bitişmezler. Melekler Nûr’dan yaratılmıştır. Nûr, eşyayı görmemize ve bilmemize yaşayan manevî ışıktır. Allah, göklerin ve yerin Nûr’udur. O Nûr’dan nasibi olmayanlar nâra dönüşür. Nûr, açığa çıkarır; nâr, yakar.)

Bilgi, hem nûrdur hem nâr. Şeytanın bilgisi nâr; meleklerin bilgisi nûrdur; insanlarda bu iki tür bilgi de olur, bulunur.

2/Bakara, 30 ilâ 39 arası pasaj, ince okumaya tabiî tutulduğunda üç tür bilgi ile karşılaşırız. “Rabbimiz meleklere : Ben yeryüzünde (arzda) bir halife (= insan) yaratacağım dediğinde; melekler : Sen orada fesat çıkaracak ve kan dökecek birini mi yaratacaksın, derler. Allah (da) : Ben sizin bilmediğimizi bilirim, der.”

Meleklere bu bilgiyi kim öğretmiştir? Elbette ki Allah ama Âdem’e öğretilen bilgi (ve alleme-l âdeme esmâe küllehâ) karşısında meleklerin bilgisi “az” bir bilgidir!.

Meleklerin (bu) bilgisi yanlış mıdır? Hayır. Meleklerin her bildiği doğru bilgidir; onlar, Allah kendilerine ne öğretmişse onun gereğini yaparlar; iblis (şeytan) hariç.

Buna insanı da dahil edebiliriz. İnsan, kendisine öğretilen her bilgiyi yapmaz; Rabbinin ona öğrettiği bilgi ile yetinmez, kendi de bilgi peşinde koşar = bilgi uydurur, oysa onun uydurduğu bilgi, burhan değil zandır. Bu anlamda insan (her insan değil), meleklerden daha çok şey bilebilir (küllehâ) ama insan her bildiğini yapmaz. İnsan, ağacın yasak (kötü) olduğunu biliyordu ama o yasağı çiğnedi; meleklerde böyle şeyler olmaz; bu, insanlar, şeytanlar ve cinlerde (şeytanlaşmış insanlarda) mümkün olan bişeydir.

Yukarıda üç tür bilgiden söz ettim, buna Rabbin bilgisini = İlâhî Bilgi’yi dâhil etmedim. 1) Meleklerin bilgisi = Melekî Bilgi. 2) İnsanların bilgisi = İnsanî Bilgi. 3) Şeytanların bilgisi = Şeytanî Bilgi. Meleklerin bilgisi = Melekî Bilgi, yanlış olmaz ve yanlış sonuç doğurmaz. İnsanların bilgisi = İnsanî Bilgi, yanlış da olabilir doğru da. Şeytanların bilgisi = Şeytanî Bilgi, tamamen yanlış bilgidir. İnsanı hem şeytan hem melek yapan burasıdır; insan, aklı ve iradesiyle yanlışın içinden doğruyu seçince meleklerden üstün olur, melekler ona secde eder. Çünkü melekleri yanlışa çelecek bir tuzak, herhangi bir seçenek yoktur; şeytanlar ise, bu seçimde yanlışı seçmişler; insan, yanlışı ve doğruyu seçme özgürlüğüne sahiptir; insan, yanlışı seçerse şeytanlaşır; doğruyu seçerse melekleşir; Rabbi ondan doğruyu seçmesini ve doğru davranmasını ister; doğru, O’nu bilme ve tasdik; yanlış, O’nu inkâr etme ve örtmedir. “in tekfirû, feinnelllahe ğaniyyün anküm, ve lâ yerdâ li ibâdihil küfr; ve in teşkürû yerdahu leküm...” örterseniz (küfrederseniz), O bundan etkilenmez, Ğaniyy’dir; (bilir de) şükrederseniz, sizden razı (memnun) olur. (39/7.)

Meleklerin secde ettiği Âdem, doğru bilgi ile doğru işler yapan Âdem’dir. Yine meleklerin : fesat çıkaracak, kan dökecek dediği Âdem de bu Âdem’dir. Sizce halife hangi Âdem’dir?!. Meleklerin secde ettiği Âdem, hangi Âdem’dir?!. Yasak ağaca yaklaşarak düşen Âdem, hangi Âdem’dir?!.

Bizce sonuç henüz daha belli değildir; burada bunun için varız. Seçiliyoruz. Bu seçimde bilgimiz ve irademiz başat rol oynuyor. Bilgi, zihinsel ve teorikse; irade, eylemseldir, pratiktik. İrade, arzudur; arzuyu besleyen ise bilgidir, bilginin gücüdür. İnsanı yasak ağaca sevk eden güçlü arzudur; arzuda doğru bilgi olmazsa, insan kan döker, fesat çıkarır; olursa, doğru davranır ve halife olur.

Rab, Hakk’tır; yarattığı varlıklar ise hakikattir.

Pekiî, yanlış nereden çıkmıştır?

Rabbe inanmamaktan = O’nun öğrettiği bilgiye güvenmemekten = O’ndan = O’nun öğrettiği bilgiden şüphe etmekten; bu da iradenin eseridir. İnsan, O’nun “öğrettiği yasak ağaç bilgisine” güvenmedi ve düştü. Helâller ve haramlar, O’nun bize öğrettiği bilgilerdir. Helâllere ve haramlara muhalefet, onlardan şüphe etme, yanlışı ve kötülüğü ortaya çıkarır.

Efendimizin duası ile sözü nihayetlendirelim. “Ya Rabbî, Bana eşyanın hakikatini ‘olduğu gibi’ göster.” İlim = bilgi, Rabbin öğrettiğidir; Rabbin öğrettiğinden şüphe, bilgi değil cehldir/cehalettir, insanı düşürür. Hangi bilgiye güveneceğimizi bilmemiz de bilgidir, hatta gerçek/doğru bilgidir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET