DÜNYA ve ÂHİRET

Sevinç ve Hüzün Bağlamında Dünya ve Âhiret 

Neş’e ve Keder, aynı şekilde Haz/Zevk ve Tasa/Üzüntü de diyebiliriz. Her iki hâlin çook yoğun olduğu ânlarda/zamanlarda zaman durur, başka hiçbir şeyin farkına varamayız.

Çook sevinçli olduğumuz ânda da çook kederli (üzüntülü) olduğumuz ânda da bizim için başka hiçbir şeyin önemi yoktur ama bu ânlar burada sürekli olmaz, sürekli yaşanmaz. Burası, her iki hâlin belli yoğunluklarla yaşandığı yerdir. Bu hâller, bize ötedeki hayatı öğretir. 

...

Burada herkes bu hâlleri sırasıyla yaşar.

Ben neşeli iken siz üzüntülü; siz üzğüntülü (sıkıntılı) iken ben neşeli olabilirim.

Burada siz üzüntülü (sıkıntılı) iken, ben sizin sıkıntınızı görmezden gelirsem; ben üzüntülü (sıkıntılı) iken, siz benim sıkıntımı görmezden gelirseniz (= siz susuzluktan yanarken, ben gölgede keyif çatarsam; ben yanarken siz gölgede keyif çatarsanız), birbirimizin derdiyle dertlenmezsek = birbirimize “bir yudum su” vermezsek; -- su, burada sadece bir metafordur/semboldür; bu su, ekmek, bilgi, sevgi vs. olabilir --; bilelim ki hepimiz birer bencil, sorumsuz, vurdum-duymazlar oluruz ve kimsenin kimseden de şikâyet hakkı olmaz.

Öteki hayattaki = âhiretteki yerimiz buradaki davranışlarımıza göre belirlenecekse, burada öğrendiklerimiz = yaşadıklarımız bize rehberlik etmeli; zor durumdaki insanları o zorluktan kurtarmak için çaba göstermeliyiz. Herkes kendi elindeki imkânları başkalarının yaşadığı zorlukları hafifletmek için kullanmalı ki, ötede zorluk yaşamasın... kimi malı/parasıyla, kimi ilgi ve sevgisiyle, kimi tatlı diliyle, kimi bilgisiyle vs... insanlara yardım etmeli... buranın kimse için “cennet de cehennem de” olmadığını bilmeli!...

Cennet ve cehennem ötede.

Burada ‘kısmî cenneti’ yaşayarak ‘kısmî cehennemde’ yaşayanlara duyarsız kalanlar, Allah-u A'lem, ötedeki cenneti yaşayamayacak ve onlara : “siz hakkınızı dünyada kullandınız.” denecektir. 

Burada ‘kısmî ve geçici cehennemde’ yaşayanlar da -- ki onlar bu duruma kendi hataları sonucu değil de zâlimlerin yaptıkları yüzünden düşmüşlerse -- ve de inançlıysalar, üzülmesinler, sabretsinler = dirensinler, inşallah ötede cenneti yaşayacaklardır. 

Hangisi daha ebedîdir?

Üstelik, orada/ötede yaşanacak sevinç de üzüntü de çoook yoğun olacaktır; o sevinçleri ve üzüntüleri yaşayanlar, başka hiçbir şeyi düşünemeyecekler!...

Ben size sadece cennettekilerin hâli için Yasin, 5. sayfa, ilk satır, 55. âyeti referans veriyorum. “inne ashâbe’l cennet’il yevme fî şuğulin făkihûn.” = Cennet ashabı/halkı o gün çook hoş bir meşguliyet içindedir.”

Âyetteki iki kelimeye odaklanın : Gün = el-yevm ve făkihûn. Oradaki zaman bir gün mü? = orada zaman var mı? Yok. Niye? Oradaki insanlar ebedî yaşayacak, onlar zamanı fark etmeyecek. Neden? O hoş meşguliyetleri (= făkihûn’ları) o kadar çok yoğun olacak!... 

Cehennemdekilerin de ızdırapları/azapları...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET