HATIR/A

Hatıra : Anı. Hatırlanan ve hatırlanması için verilen. Yaşanmış ve zihinde yer etmiş acı-tatlı olaylar, o olayları anma. Ve akılda kalmak, unutulmamak için verilen hediyeler, ikramlar.

Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı olur.

Okuduğum ilk kitap hâlâ hatırımda.

Onun ilk adımlarını atışını = yürüyüşünü çook iyi hatırlıyorum.

Bu saat (rahmetli bir) arkadaşımdan hatıra. vb.

Hatır, olumlu izlenim, olumlu hatıradır. Hatırlı kişi, saygı duyulan kişidir.

Olumsuz hatıralar, yaşanan/yaşanmış kötü olaylardır. 

Hatıralar, geçmişte yaşanan olaylardır ama onlar bugünü de geleceği de etkilerler; belirlerler, demiyorum, etkilerler.

Gidin!, çocukluğunuza, gençliğinize, yaşadığınız ilklere... bugün yaşadığınız hayatı onlarla karşılaştırın. Nereden nereye gelmişim, ne olmuşum... diye sorun kendinize. Bakın eski albümlere!. Ve geçin aynanın karşısına!. Görün sizdeki komple (fiziksel ve duygusal) değişimi. Hatırlayın ilk hayallerinizi, hedeflerinizi; karşılaştırın onları şimdiki hâlinizle...

...

Bizim hafızamız geleceğe dair hatıra kuramaz = bizde geleceğin hatırası bulunmaz; çünkü geleceği yaşamamışızdır; ancak geleceğin hayali kurulabilir. Hayal, geçmişe de gidebilir, ama geçmişte yaşanananlar, net hatırlanmayınca hayal-meyal hatırlıyorum, deriz.

Hatıraları hatırlamak, kişinin kendini hatırlamasına = bilmesine yardım eder. Hatıra, hafızadadır. Hafızası formatlanmış = sıfırlanmış kişilerin ve toplumların hafızaları = beyinleri bomboştur. (Tabula rasa!. Bizim hafızamız, dil devrimiyle sıfırlanmıştır.)

Bireylerin olduğu gibi toplumların da hafızası vardır; buna ‘toplumsal hafıza’ deniyor. Pekiî, toplumların hatırası olur mu? Toplumsal hatıralar arşivlerde, müzelerde, digital kayıtlardadır; toplumların beyni, tarihtir; bu tarihe genelde dille gidilir; dil değişirse, hafıza dumura = sekteye uğrar.

Hatıralarımızı bu kısacık ömrü hayatımıza sığdırırız, ama hayallerimiz, bu kısacık zaman dilimini geriye ve ileriye doğru giderek aşar. Geriye ve ileriye doğru giden hayallerin hatıra olabilmesi için yaşanmışlıklarının olması/bulunması gerekir.

...

Pekiî, böyle bakınca Rabbi hatırlamanın (= zikretmenin), Rabbin bizdeki hatırasının anlamı = yeri neresidir/nerededir?!. = Rab, bizde bir “yaşanmışlık” mıdır?!.

Hatırayı (hatırlamayı/zikri) sadece zihinde = zihinsel bir olay olarak görür ve zihnin de doğuşta/n boş = tabula rasa olduğunu kabul edersek, Rabbin ve geleceğe dair yaşayacağımız hayatın (cennet ve cehennemin) hatırlanması mümkün olmaz. Bunun için, ya bir Hatırlatıcı’ya, ya da ‘derin bir tarihe = fıtrata’ inmemiz gerekir. Tabula rasa, derin tarihi = fıtratı kabul etmez; ona göre orada = derinde hatırlanacak bişey yoktur, orası bomboştur.

Din de, hayatta = varlıkta boşluğu kabul etmez. 

Bizim açımızdan (= zamansal açıdan) hayat devamlılık gösteren bir süreçtir; bu süreçte her ânı ve her şeyi “etkileyen ve belirleyen” sebepler vardır; akıl, bu sebepleri geriye doğru götürerek varlığı = hayatı anlamaya çalışır. Yine aynı akıl, bu sebepleri bir noktaya kadar götürebilir; oradan sonra çaresiz kalır, teselsüle düşer; ileriye ise hiç gidemez; ileriye dair yaptığı, sadece tahmindir, zandır.

Vahyi reddederek akla güvenenler (= inananlar) bidaha bidaha düşünmeli!.

Vahiy, geriye de ileriye de gider; bize geriden ve ileriden doğru =sahih haberler = bilgiler verir; bize geçmişi hatırlatarak ders = ibret almamıza; geleceği göstererek de tedbir almamıza imkân sağlar; yâni bize hem geçmişi hem geleceği hatırlatır. Bunu nasıl yapar? Çünkü Onda geçmiş ve gelecek, yaşanmış ve bitmiştir; O, Kendini zamanla sınırlamaz, zamana da hükmeder.

...

Kuracağım son cümleler (o cümlelerdeki yargılar), çok genel, belki de aceleden = üzerinde fazla derin düşünmeden kurulmuş âfâki cümleler olacak, ama yine de kurmak istiyorum, kurmak zorundayım. Rabbi hatırlamak = zikretmek = hatırda tutmak, (tüm) geçmişi ve (tüm) geleceği hatırlamaktır. Kişi Rabbini “nasıl” hatırlıyorsa = zikrediyorsa!, hayatını da öyle kurar, hatıralarını da öyle oluşturur. (Geçmişe ve geleceğe dair)! Olumlu hatıralar, olumlu bir Tanrı; olumsuz hatıralar da olumsuz bir Tanrı fikri = tasavvuru demektir. Her hâlde = her hâllerinde Tanrı’sından (tanrılarından) razı olanlar, ötede (âhirette, cennette ve cehennmemde) de O’ndan, onlardan razı olmak, oradaki şikâyetlerinin = mazeretlerinin geçersiz kabul edileceğini bilmek zorundalar.

Biliyorum, dağınık bir yazı oldu; siz bu dağınıklıktan çok, mantığa ve muhakemeye odaklanın ve aralardaki boşlukları bi zahmet doldurun!. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET