MÛCİZE
Mûcize, (güya inanmak için) müşriklerin istediği bişeydir; Mü’min, inanmak için mûcizeye ihtiyaç duymaz.
17/İsrâ, 59 ve 60. âyetler bu konuda ibret vericidir. Önce o iki âyet :
“Bizi âyet (burada mûcize anlamındadır; Kitâb, mûcizeyi âyet ile karşılar) göndermekten alıkoyan şey, öncekilerin onu yalanlamış olmalarıdır. Semûd kavmine/halkına o dişi deveyi apaçık (mubsıraten) bir âyet (= mûcize) olarak gönderdik ama onlar onunla kendilerine zulmettiler. Biz, âyetlerimizi uyarmaktan başka bir şey için göndermeyiz.”
“Bir zaman Sana da, Rabbin insanları kuşatmış/ihâta etmiştir demiştik. Sana gösterdiğimiz o ru’yeti (rüyayı = vizyonu) ve Kur'an’da lânetlenen o ağacı, sadece insanlar için fitne (deneme) kılmıştık. Biz onları uyarıyoruz fakat bu onların aşırı azgınlıklarını daha da artırmaktan başka bir şeye yaramıyor.”
Mûcize konusunu aklî temellendirmeye tâbi tutmak, inancı sakatlar; çünkü akıl/lar bu konuda uzlaşamaz. Mirac hâdisesine de böyle = aklî yaklaşırsak, onu ‘ışınlanma gibi ilmî temellere’! oturturuz ama ‘o gün Ashab, ışınlanmayı biliyor muydu?’ diye hiç sormayız.
Böyle bakarsak, ilmî (= bilimsel) bilgimiz arttıkça imanımızın da artması gerekir; ama kanaatimce (o câhil!) Ashab’ın imanı, biz “okumuşların”! imanıyla kıyaslanamayacak kadar büyüktü!.
Sizce?!...
Yorumlar
Yorum Gönder