YASİN-5

Kur'ân’ın Kalbi : Yâsin-5

Pekiî Elçileri, gönderilenleri (Mürselîn’i) dinleyen ve onların dediklerine göre bir hayat yaşayan cennetlikler ne yapıyor? 

Çook zevkli bir meşguliyet içerisindeler, (fî şuğulin fèkihûn), zevk-ü sefâdalar.

Eşleri ile koltuklar üzerine kurulmuşlar.

İstedikleri her şey emirlerinde, önlerinde; harika meyveler, yiyecek-içecekler, ne isterlerse...

Onlara Rahîm Olan Rablerinden ‘Selâm da (= Esenlik dileği de) var.

...

Ey günahkârlar = mücrimler!, siz şöyle bi ayrılın bakıyım!.

Ey Âdemoğulları!, Ben size şeytana (şeytanlaşmış insanlara ve putlara) kulluk etmeyin/tapmayın, o (onlar) sizin apaçık düşmanınızdır; sadece Bana kulluk edin, demedim mi; (zamanında) sizden de böyle yapacağınıza/yaşayacağınıza dair bir ahid/söz almadım mı?!.

(Ama siz ne yaptınız? Sözünüzde durmadınız.)

O şeytan da sizleri (sizler gibi biçook nesli) yoldan çıkardı (ve buradasınız)!. Buraya düşeceğinizi hiiç düşünemediniz mi?!.

(Öyleyse),

İşte size va’dedilen cehennem!.

Dün şeytana ve adamlarına dayanıyor, güveniyor = inanıyor ve onlardan destek alıyordunuz; o ısrarlı inkârınız sonucu şimdi de cehenneme dayanın/yaslanın! (bakayım)!.

O gün (= bugün) sizin ağızlarınızı mühürleyeceğiz; elleriniz konuşacak, ayaklarınız da şahitlik edecek; bütün yaptıklarınız tek tek ortalığa dökülecek!.

(Biz size anlayıp-dinleyesiniz diye göz, kulak, akıl ve irade verdik ama siz onları yanlış kullandınız.)

Dileseydik sizin gözlerinizi kör eder, gerçeği bulmamızı da engellerdik ama bunu yapmadık; yapsaydık, doğru istikameti nasıl bulabilir, gerçeği nasıl görebilirdiniz?! (ama siz bütün bunlara rağmen yine de doğru yolu = doğru istikameti bulamadınız.)

Dileseydik olduğunuz, bulunduğunuz yerden bir adım dahi atamazdınız; ne bir adım ileri ne de bir adım geri gidemezdiniz. (Eğriye de doğruya da yönelemezdiniz. Biz size hareket imkânı verdik ama siz yanlış yere, yanlış yöne gittiniz.)

(Sizi belli bir süre yaşattık; bu sürede, yaratılışınızı âdeta başa döndürdük.)

Kime uzun ömür vermişsek, onun gücünü azalttık = yaşlandıkça çocuklaştı, elden-ayaktan düştü (ama siz bunu da anlamadınız, aklınızı kullanmadınız.)

Biz Ona (O Elçiye) şiir okumadık, şiir öğretmedik, belletmedik (ama siz Onu şiir gibi okudunuz; güzel ‘şiir’! okuma yarışmaları düzenlediniz.); bu Ona zaten yakışmazdı, Bu (Kitâb), (gerçeği, hakikati) açıklayan = okuyan = Kur'ân ve (o gerçeği hatırlatan) Zikir’dir. 

Yaşayanlar içindir. (O gün yaşayanlara bugün yaşadığınız bu gerçeği hatırlatmak içindir.) (Ve İşte!), kâfirler hakkında verdiğimiz o sözün gerçek olduğunu göstermek içindir.

(Not : Özelde Yasin’de, genelde tüm Kur'ân’da geçen (olumlu-olumsuz) tüm aktörleri dışsallaştırırsak, yani kendimizi onlardan biri gibi! ya da onların bir taraftarı gibi! görmezsek, tüm Kur'ân, bizi “eğlendirmek için yazılmış bir hikâyeye!” döner. Kur'ân’ı anlamak, nerede durduğumuzu bilmek ve Onun bize nasıl hitap ettiğini görmektir; yanlış yerde duruyorsak, doğru yere geçmek de Kur'ân’ı hayata geçirmek, Onun istediği gibi olmaktır.)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET