OKUMA-YAZMA

UNESCO ( = Birleşmiş Milletler Eğitim ve Kültür Örgütü), okuma-yazmayı tek ve çok fonksiyonlu olarak tanımlar. Tek fonksiyonlu okuma-yazma, literal olarak yazılmış bir yazıyı okuma ve söylenmesi gereken bir sözü yazmadır. Çok fonksiyonlu okuma-yazma ise, okuduğunu anlama, düşündüğünü yazma; anladıkları ve düşündükleri ile kişinin ‘kimseye muhtaç olumadan’! mutlu bir hayat yaşamasıdır.

İyi bir okuma olmadan, iyi bir yazma olmaz.

Hakkında bilgi sahibi olunmayan şey, yazıya konu olmaz/olamaz; bilinmeyen bir konuda sadece soru sorulabilir. Bu demek değildir ki, hakkında yazı yazılan her konu, yazarı tarafından “tam” biliniyor. Yazar, bildiklerini söyler = paylaşır, onu başka bilenlerin “beğenisine” sunar ve bilgi, bu şekilde paylaşılarak gelişir-olgunlaşır...

İyi okuma da, sadece yazılanları iyi okuma değil, aynı zamanda olup-bitenleri görme ve duymadır. Okumada göz ve kulak koordineli çalışır; okunan, (iç sesle okunur ve) duyulur ve akla havale edilir; akıl da kalbe danışır... akıl ve kalp anlaşırsa okunan benimsenir. 

Yazma ise, duyunun, duygunun (kalbin) ve aklın eş zamanlı, koordineli çalışması ve yazılan konuya yoğunlaşması ile oluşur. Eli işte, gözü oynaşta; kalbi bir yerde, aklı başka bir yerde olan ve yazacağı yazıya odaklanmayan “iyi bir yazı” yazamaz.

Dile hâkimiyet de yazı için olmazsa olmazdır.

İyi yazı, okunurken kendini ele verir ve ehli o yazının üzerine eğilir; bu da, yazarın işini ciddîye alması, yazıya kendini vermesi demektir.

Bazı insanlarda “yoğunlaşma” zaman alır, bazıları hemen yazmaya başlar. Bu, önceden okunanın (= görülen ve duyulanın) sindirilmesi = içselleştirilmesi ile alâkalı bişeydir. Bazıları iyi konuşur, bazıları iyi yazar; bu da sosyalleşme ile alâkalıdır. Vesselâm. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET