MUSÎBET

Musîbet : Başımıza isabet eden “kötü”! şey/ler. (Her musibet kötü değildir.)

Bu yazı, 3/165, 57/22-23 ve 64/11. âyetler ışığında şekillenecek.

Önce âyetler.

Uhud savaşında Mü’minler mağlubiyeti tadınca, ‘bu da nereden çıktı?’ dediler. 3/165, bu soruya cevap niteliğindedir ama sadece o olaya hasredilemez.

“(Bedir’de düşmanlarınız) iki misli musibete uğradıktan sonra, şimdi de siz benzer bir musibete uğradınız ve ‘bu da nereden çıktı?’ (qultüm ennâ hâzé) demeye başladınız. De ki (onlara) : ‘Sizin kendinizden = kendi eseriniz.’ (qul: hüve min ı’ndi enfüsiküm). Kesinlikle Allah her şeye kâdirdir.” (3/165)

“Yeryüzündeki ve sizin başınıza gelen herhangi bir musibeti, Biz (o musibetler yeryüzüne ve size isabet etmeden) onları yaratmadan önce onu (onları) bir Kitâb’ta yazmış olmayalım (= onlardan haberdar olmuş olmayalım = hepsinden haberdarız, hepsi bilgimiz dahilinde.) Bu, bize göre kolaydır. (Bu niye böyle?) Elinizden çıkana (kaybettiklerinize) üzülmeyesiniz; Bizim size verdiğimiz nimetlerle de şımarmayasınız diye. Allah, kendini beğenip böbürleneni sevmez.” (57/22-23)

(‘Her şeyi ben kontrol ediyorum; benim yüzümden, benim hatamdan, ben ettim de böyle oldu’ demeyin diye. İmtihanda olduğunuzu, iyi hâl ile de kötü hâl ile de sınandığınızı unutmayın diye.)

“Allah’ın izni olmadıkça hiçbir musibet kimseye isabet etmez. Kim Allah’a inanırsa, Allah onun kalbine hidâyet verir. Allah her şeyi bilendir.” (64/11.)

(Esâbe fiili, fiil ve isim olarak Kitâb’ta 77 kez geçmektedir.)

Başımıza ne gelirse (bize göre) “önceden” (O’na göre önceden olmaz, O’nda zaman etkili değildir, yoktur.) Allah’ın Kitâb’ında yazılıdır = belirlidir, ama bizler o yazılı = belirli olanı bilemediğimiz için, başımıza gelenleri “biz yazmış gibi”! yaşıyoruz; oysa, aslında her şeyi O yazdı; şeyler, vukû bulunca (meydana gelince) “iki yazı” aynılaştı/aynılaşıyor; O’nun yazdığı yazıda (bilgide) aslâ ve kat’â hiçbir değişiklik olmadı/olmuyor. 

Başımıza gelen musibetlerin bir kısmı, bizim yapıp-etmelerimizden, ders/ibret alalım diye; bir kısmı da bizimle alâkası olmadığı hâlde bizim nasıl davranacağımızı (= bizim o musibet karşısındaki tavrımızı) görmek ve bizi denemek içindir.

(Not : Allah-u A'lem, Uhud’da Mü’minler, okçular tepesinden inenleri bu yüzden cezalandırmadı. Bence kader inancını da böyle okumalıyız.)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET