RASTLANTI ve İNANÇ

Rastlantı : Şeylerin ve olayların her hangi bir plana (tasarıma) ve sebebe (cousaliyete) bağlı olmadan tesadüfî oluşması; tam değil ama kozalitenin (causality) zıttı.

‘Sebep, sonucu oluşturur.’ der, ve geriye doğru gidersek = teselsül, ya duracak bir yer bulamayız ya da Bir Tanrı fikrinde karar kılmak zorunda kalırız...

Bilim, sebep-sonuç bağlamı ile çalışır; ya dönme dolap oyunu oynar ya da tanımsız bişeye (quark, tanrı parçacığı vs.) ilk neden diyerek orada “durur-bekler”!. Bilimdeki, özellikle temel bilimler olan fizik ve biyolojideki “açıklama” böyledir. Sosyal bilimlerde ise “çok sebepliliğin” olduğu düşünülür ve fen bilimleri gibi “kesin yargıda” bulunulmaz. (Aslında fen bilimlerinde de kesinlik yoktur!.)

Pekiî, öyleyse her şeyde ve her olayda rastlantı mı egemendir.

Hayır.

Benim asıl konum insan hayatına egemen olan “şey”!.

Genelde ‘şunu şöyle yaptığım için bu iş/ler başıma geldi.’ deriz. Oysa, başımıza gelen o şeyin/işin tekbir sebebi yoktur; o şey/iş için bir çook sebep bir araya gelmiş ve “bizce” biri ya da birkaçı onun oluşmasında etkili, belki de belirleyici olmuştur.

Bu durumu, geçmişe dair ciddî bir muhasebe yaparsak daha iyi anlayabilirz.

Şahsen benim bu duruma gelmemde, bir çoook sebep bir araya gelmiş ve ben onlardan birkaç tanesini ön plana çıkarmışımdır; bunların bir kısmı ‘uzak’ sebepler, bir kısmı da ‘yakın’ sebeplerdir. Uzak sebepleri taâ çocukluğuma kadar götürüyorum. 1) Yaşlılarla “arkadaşlık” etmem. 2) Fakir bir aileye mensup olmam. 3) İyi bir dedemin olması vs... Yakın sebepler : 1) Dinin sırtından para kazanmak istememem. 2) Erken emeklilik kararı vermem. (Erken emeklilik kararımda : a) İş Etiği, İletişim, Davranış Bilimleri gibi “esnek dersler” vermeme rağmen öğrencilerde “alma kapasitesi” görememem.) b) Yoğun ders trafiğinde namaz kılmak için yeterli zamanı bulamamam ve kıldığım namazları tavuğun yem yediği gibi kılmam vs...

Yine de şu ân bulunduğum hâli, bunlara bağlayamam ama bunlara ‘bakarak’ “Gizli Bir Güc’ün” beni buraya taşıdığını söyleyebilirim; bundan sonra da ne olacağıma = başıma neyin/nelerin geleceğine O karar verecek; ben aslâ yaptıklarıma = verdiğim kararlara güvenmiyorum ama onların (= yaptıklarımın, kararlarımın) O’nun verdiği kararda etkili olduğunu da biliyorum, böyle inanıyorum. 

Yine biliyorum ki, hiçbir şey tesadüfî = rastlantı sonucu olmuyor, oluşmuyor; kader, üzerimizdeki ağlarını öyle ya da böyle örüyor. Şimdi ben böyle düşündüğüm için kadere inanmış mı oluyorum ama ben fatalist de değilim.

Şimdilik bu kadar. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET