AKIL, KALP ve HİDÂYET

Akıl, Kalp ve Hidâyet 

Hidâyetin evi kalptir. Bu evde huzur yoksa hidâyet de yoktur.

“ve men yü’min billâhi yehdi kalbe/h.” (64/11.)

Akıl, hidâyeti dışarda, şeylerin ve olayların arasında ve içinde (fizik, kimya, biyoloji, sosyoloji, antropoloji vs.) arar; akıl kalpten bağımsız/ayrı çalışırsa, oraya buraya savrulur ve bir karara/kanaate varamaz; bişeye (!) inanamaz = güvenemez.

Aklın dışardaki ve içerdeki arayışının “toplamı” metafiziktir; kalpsiz metafizik de olmaz, iman da.

İmansız metafizik, karanlık samanlıkta iğne aramaktır; metafiziksiz arayış da iğnenin nerede olduğunu bilmeden otları iğne sanmaktır. 

İnsan, tek başına akıl varlığı değildir. Fiziken, kanla aklı besleyen, kalptir; ama metafizik açıdan, bilgi ile kalbi besleyen, akıldır. Aklın besinleri (bilgiler) kalbe veri sağlamazsa, kalp “rölantide çalışır” ve enerjisi bitince de durur, ölür = entropi yasası ve açık sistem ilkesi. İnsan, kendi kendine yeter bir varlık değildir; madden/fizikî beden olarak dışardan besin; manevî beden olarak da bilgi almak zorundadır; imanı besleyen bilgidir.

Bilgisiz iman, dogmadır, doxadır, kuru bir duygudur; çoğumuzun imanı da budur, sadece “bir duygu”!.

Akıl, arar, sorar, sorgular, analiz ve sentez yapar ama bu işlemlerin sonuçlarını kalbin onayına sunar; kalp, bunları ya tasdik eder ya da reddeder.

Kalbin tasdik ettiği şeydir inanç; inanç, parçalı da bütüncül de olur, artar da eksilir de. Kalpteki mevcut inancı = kanaati, aklın sağladığı/gönderdiği yeni veriler ya güçlendirir ya da yıkar/bozar...

İlk başta kalbe giren inancın temeli “sahih ve sağlam” ise, aklın sağladığı yeni verilerle o inanç, daha da güçlenir ve şahlanır; çürükse, yeni yüklere dayanamaz, yıkılır ve yeni bir inanç onun yerini alana kadar insan rahata kavuşamaz.

“ve men yü’min billâhi yehdi kalbe/h.” (64/11.)

En sağlam ve sahih inanç = iman, Allah inancıdır; çünkü En Sağlam = El-Qaviyy Olan O’dur. Kim O’na inanır = güvenirse, O, onun kalbine hidâyet verir, kalbini güçlendirir; artık o, sağa-sola savrulmaz, sapasağlam durur.

İman, kalpte olan “bişeydir”!, hidayettir, nurdur = ışıktır; o, her şeyi (içi-dışı) aydınlatır.

İman, aklın da ışığıdır.

İmansız akıl, mum gibi ise; imanla buluşmuş akıl, en hafifinden projektör gibidir.

İmansız filozofların (metafizikçilerin) ve bilim adamlarının aydınlattığı ışık, bir yanıp bir sönen, çoğu zaman insanları “çarpan” şimşek ışığına benzer; ama Peygamberlerin ışığı batmayan güneş ışığı gibidir, nûrdur; Onlar münîrdir. (33/46.)

Onların getirdiği Kitâb’lar da nûrdur, münîrdir; onlarda hidâyet ve nûr vardır. (5/46, 6/91, 35/25.)

Kalpte katılık varsa = kalp taş gibi olmuşsa, o nûrun o kalbi yumuşatması zaman alır. Nûr ile nâr aynı köktür; kalbi kaskatı, taş gibi olanlara nûr (ışık), nâr (ateş) ‘gibi’! gelir, onları yakar.

Cehennem de böyle bir yerdir; burada kalbi taş gibi olanları, orada o ateş (nâr) terbiye edecektir. Rabbimiz onlara : Allah-u A'lem, siz dünyada taş gibi oldunuz/kaldınız = kalbiniz yumuşamadı = kalbinize iman/hidâyet girmedi; Ben de size burada Nûr’umu Nâr’ıma dönüştürerek karşılık veriyorum, diyecektir.

Ya Rabbî bir ân önce hidâyet!

Kafası karışık, kalbi sıkışık olanın, sözleri ve davranışları da karmakarışık olur. Kafa karışıklığının ve kalp sıkışıklığının kesin tedavisi, sağlam ve sahih bir inançtır; istikâmet üzere yaşam (= Sırât-ı Müsteqîm), budur.

“indinâ’s sırât’al müsteqîm.”

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET