TESLİMİYET

Teslimiyet 

Kelimenin kökü, silm = barış; İslâm da (Müslümanlık da) selâm da selâmet de aynı kelimeden türer. Teslimiyet, teslim’e ‘iyet’ mastar eki eklenerek oluşturulmuştur; anlamı : Boyun eğme, kendini verme, teslim olma demektir.

Teslimiyet iki şekilde gerçekleşir :

1) Suçlu birinin zorla ya da kendiliğinden teslim olması, teslim alınması. Şimdi kendiliğinden teslim olmayanlar, sonra (ölünce) zorla teslim olacaklar. (Ölüm, zorunlu teslimiyettir.)

2) Bir’i, her şeyi mükemmel bildiği ve çook Güçlü olduğu için O’na inanmak ve O'na gönüllü teslim olmak.

İkinci maddedeki hâl/durum, îmân = emniyet hâlidir; îmân, güvendir; güven olmazsa tam teslimiyet olmaz. Dinî anlamdaki teslimiyet, O Bir’in her dediğine = emrine itirazsız rızâdır.

Kendi aramızdaki anlaşmazlıklar, birbirimize %100 güvenimizin olmadığındandır; Rabbimize karşı da böyle güvensizlik yaşarsak, o tam teslimiyet (İslâm’a = Müslümanlığa tam giriş) olmaz, oluşmaz. Rabbimiz, bizim birbirimize tam güvenemeyeceğimizi, birbirimizle tam anlaşamayacağımızı bildiği için, bizi Kendinde anlaşmaya, Kendine güvenmeye çağırır/çağırıyor, bunun adı teslimiyet = İslamiyet’tir; silm = barış (ve huzur) ancak ve sadece bu şekilde mümkündür; bunun bir başka yolu da yoktur; vardır deyip çeşitli arayışlara girenler, eninde-sonunda çatışırlar, çatışıyorlar da.

Silm = barış, İslâm’la sağlanır; selâm ile yayılır. Selâm da İslâm da, Allah’ındır, Allah'tandır. Selâm, esenlik ve güvenlik alış-verişidir; selâmı veren : “benden sana/sizlere zarar gelmez, ben Müslümanım’ der; selâmı alan/lar da “aleyküm selâm” diyerek aynı şekilde mukabelede bulunur/lar; ikisi de (taraflar) : Allah inancımız, Allah’a olan teslimiyetimiz olmasaydı, biz birbirimizle anlaşamazdık; bizi birbirimize bağlayan, aramıza sevgi ve ülfet aşılayan, Allah inancımızdır, Allah’a olan güvenimiz, O'na olan teslimiyetimizdir; (= Allah'tır) demiş olurlar.

Müslümanları = Mü’minleri kardeş kılan bu duygudur, bu ruhtur; bu ruh, bu duygu olmazsa, Müslümanlar = Mü’minler de bölünüp-parçalanır. Müslümanlar = Mü’minler arasında sonradan ortaya çıkan kavgalar (siyasî ve mezhebî çatışmalar) bu ruhun zayıflamasının veya kaybolmasının üründür.

...

Allah’ın ne dediğini tam anlamasak (bile)! ama O dedi diye O’na inansak = güvensek ve teslim olsak, O’nun rızası için O’nu = O’nun Sözlerini istismar etmesek, bu tavır bizi ortak bir paydada, bir arada buluşturur ama birbirimizi “Allah ile aldatmaya, Allah’ın adını, O’nun dinini kullanarak aldatmaya” kalkarsak, O’nun Sözlerini kişisel, (ekonomik, siyasî) kavmî ya da millî çıkarlarımıza âlet edersek, ortak payda diye bişey kalmaz, bölünür-parçalanırız.

Yaşananlar biraz da bu değil midir?!.

Sanki birileri bizi zorla teslim almış (islâm = müslüman yapmış); biz de tarihteki o “tulekâlar gibi”! elimize fırsat geçince, sanki o mecburî teslimiyetin 'hesabını görüyoruz.'!...

...

Bence teslimiyetimizi yeniden gözden geçirmenin tam zamanı. Anamızı-babamızı, içinde yaşadığımız toplumu, kültürü taklit ederek, mahalle baskısı ile teslim (Müslüman) olduysak = gönüllü ve bilerek teslim olmadıysak, bidaha düşünelim ve teslimiyete kendimiz karar verelim; dinde (teslimiyette, İslâmiyette) zorlamanın olmadığını da bilelim.

Zorla güzellik olmaz. Zorla teslim olan, teslim olduğuna güvenmez, inanmaz; “özgür” kaldığında aynı suçu yine işler; ama bunun da bir sonu, kaçınılmaz ve kesin bir cezası vardır : cehennem!.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET