RÜYA

Rüya ya da Rü’ya.

Reâ/görme fiilinden, görülen ama uyanıkken değil uyurken görülen.

Rüya uykuda görülen bişeyse (ki öyledir) ve uykuda da gözlerimiz kapalıysa, biz bu rüyayı neremizle (hangi organımızla) görürüz?

???

Bilincimizle der, en “iyi”! rüya yorumcusu Freud. 

Ama uykuda bilincimiz kapalı; bilincimiz açık olsa ona uyku demiyoruz ki. = Bilincimiz uykuda kapalı olduğu için hiçbir şeyin farkına varmıyoruz.

Öyleyse rüya nedir?

Freud’a göre, geçmişimizde yaşadığımız ve bizi etkileyen olayların unutulup bilinçaltına düşmesi ve oradan tekrar bilincimize çıkması (imiş)!.

(Yıllarca modern bilimsel masallara kandık, hâlâ da kanmaya devam ediyoruz. Freud, ölümüne yakın yazdığı kitapta -- Mûsâ ve Tektanrıcılık – tüm paradigmasının çöktüğünü itiraf eder ama biz hâlâ onu takip etmeyi sürdürürüz.)

Beni etkileyen şeyi ben unutmam, onu (bilinçaltına) atmam, bu bir.

Bilinçaltı denilen şey nerede de ben onları oraya atıyorum ve onlar oradan çıkıp tekrar bana görünüyor, bu iki.

Burası uyku; bu uykuda ben, bilincimi kontrol edemezken, bilinçaltımı nasıl kontrol edeceğim de onları bilincime çıkaracağım; çıkarsam bile uykuda bilincim kapalı, bu da üç.

Bilinçaltımdan onları uykuda bilincime taşıyan kim?, bu da dört...

...

Uykuda bilinç kapalı olduğu için rüyada görülenlerden kişi sorumlu tutulmaz; rüya ile amel olmaz.

...

Öyleyse rüya niye görülür, rüyada görülenler niye görülür ve o rüyalar ne işimize yarar?

Hiiç.

...

Uykuda görülen rüya ikiye ayrılır : Rüyayı Sâdıka = Sâdık (doğru) rüya ve Rüyayı Kézibe = Kézib (yanlış/sahte) rüya.

Sâdık rüya, olsa olsa geleceğe dair olabilir. Eğer o sadık rüya geçmişe dairse, yaşanmışlığa dairdir, zaten yaşanmış, olay olup-bitmiştir.

Ama ben, uykuda görülen rüyanın değil, “uyanıkken görülen rüyanın” daha sadık olacağına inananlardanım.

Uyanıkken görülen rüya mı olur demeyin. Rüya, bir görüşse (vizyonsa/visionsa), bu görüş, bilincin tasarladığı bir görüş olmalıdır; o rüyayı gören de rüyasını gerçekleştirmek için sorumluluk (misyon) yüklenmelidir.

Vizyon ve misyon kelimelerini işletmeciler iyi bilir. Vizyon, hedeftir; misyon, vizyon sahibi kişi, o vizyonu gerçekleştirecek donanımdaki görevlidir ve görevdir. Devletlerin ve şirketlerin kısa, orta ve uzun vadeli gelecek vizyonları olmazsa ve o vizyonu gerçekleştirecek misyona sahip görevlileri bulunmazsa, sadece günü kurtarırlar. İyi yönetici, yönettiği kurumu daha iyi noktalara taşıyan, bunun için en uygun stratejileri uygulayan kişidir. Bunun için SWOT analizi yapar = yönettiği kurumun mevcut hâlini iyi analiz ettikten sonra, fırsatları, tehditleri, imkânları ve sınırlılıkları (güçlü ve zayıf yönleri) gelecek vizyonuna odaklar ve ona uygun kararlar alır; bu vizyonu (hedefi) gerçekleştirecek insan gücünü de ona göre planlar...

Bu, insan hayatında da böyledir.

Bizler, hayatımızı kötü yönetiyoruz, günü kurtarmaya çalışıyoruz. En uzun vadeli hesabımız (vizyonumuz) 50-60 yıllık; oysa (âhirette) ebedî yaşayacağımıza inanıyoruz.

“Geçelim âhiret hayatını”!. Müslüman, dünyada da vizyon sahibi olan insandır; onun bu dünyadaki misyonu adâleti/hakkaniyeti hâkim kılmak, şirki (zulmü) yeryüzünden kesip atmaktır ama mevcut ‘dinî kültür’ (din değil) Müslümana bu vizyonu ve misyonu (ufku ve görevi = sorumluluğu) yükleyemiyor.

Neden?

Ehven-i şer anlayışı normalleştiği için. Kötünün de kötüsü var, biz bu kötü ile idare edelim, daha iyinin peşinden koşmayalım.

Hz. Yusuf, Hz. İbrâhim ve Hz. Muhammed (aleyhimüsselâmların) rüyalarından bahsedecektim, yazı uzadı; inş. bir dahaki yazıya.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET