HAKİKAT NEREDEDİR?

Hakikat nerededir?

İçerde mi, dışarda mı, yoksa hem içerde hem de dışarda mı?

Kitâb sayfalarında mı? (İnananlar için bu Kitâb, Kur'ân’dır.)

İçerde olan, düşüncedir, fikirdir (inananlar için imandır) ama bu düşünce (fikir, iman), dışarıda yaşanan hayatla “uyumlu” değilse, neye yarar? Uyumlu ise, dışarı (dışarda yaşananlar) içeriyi (benim düşüncemi) belirliyor ve düşünen (inanan) ben, dışarı tarafından “kuruluyorum”; içerde ise, o zaman da dışarıyı ben “kuruyorum” demektir. Hakikat bende ise, benim fikrimin (imanımın) dışarıya bir etkisi de olmayacaksa, bendeki hakikatin; hakikat dışarıdaysa ve bana sürekli dışarı etki edecekse, benim düşünmemin (inanmamın, o hakikatin) ne değeri olabilir? Hakikat bende = benim içimdeyse ama bendeki bu hakikatin dışarıya bi faydası yoksa = bendeki bu hakikat, benim dışardaki hayatımı etkilemiyor, düzene sokmuyorsa, içerdeki bu hakikat (düşünce/fikir, iman) neye yarar?!.

Hayat bir mücadele ise ve mücadele de hayatı daha düzenli (daha âdil ve daha yaşanabilir) bir hâle sokma mücadelesi ise, içeri ile dışarının “uyumlu” olması şart değil mi?. İçimizde uyum (huzur) var ama dışımız uyumsuz (berbat) ise, dışımızı da uyumlu = huzurlu hâle getirmek için mücadele ederiz; bu, imanın amele = eyleme dönüşmesi ile olur. Dışımızda uyum (huzur) var ama içimiz rahat değilse (psikolojimiz, moralimiz bozuksa vb.), kendimizi ancak dış etkilere açarak düzeltebiliriz, değil mi?.

İçeri de dışarı da bozuksa = bozuk bir sisteme adapte = entegre olmuşsak, ya bıçak kemiğe dayanana kadar = canımız acıyana kadar hakikatin farkına varamayız; ya da bir “uyarıcı” bizi uyarır, ona kulak veririz.

Soru (hakikat nerede sorusu) cevaplandı mı, bilmem ama daha net olması için özetleyeyim. Hakikat, bizde de (içimizde de), bizim dışımızda da (Kitâb’ta, diğer insanlarda, yaşanan hayatta da) olabilir, iki yerde de olmayabilir. İçimizde olan hakikat, dışarıya etki (sirayet) etmiyorsa, (en azından dışarısı için) o hakikat, hakikat değildir; çünkü o hakikat, hayata katılmamakta, hayatı düzenli kılmak için çalışmamakta, hiç kimseye bi faydası dokunmamaktadır. Dışımızdaki hakikat bize (içimize, ruhumuza, düşüncemize) etki etmiyorsa, bizce o hakikat bilinmiyor ve bizce onun bir değeri görünmüyor demektir. Bir toplumda herkesin hakikatle bağı kopmaz, koparsa o toplum iflâh olmaz ama çoğunluk hakikate duyarsız kalarak yaşar/yaşayabilir; onları ya içlerinden biri/birileri uyarır; onlar da onu/onları dinler düzelirler, ya da “evyah!, yandım Allah” diyene kadar hakikati dert edinmezler, akılları başlarına gelmez.

Bir toplumda hakikat arayışı, ekmek-su arayışı kadar elzem değilse o toplum, çürümeye (= ölmeye, yok olmaya) mahkûmdur.

İçerdeki hakikat, iman (düşünce/fikir); dışardaki hakikat, salih ameldir (doğru iş, doğru yaşayıştır); içeri dışarıdan, dışarı içeriden kopuksa, o hakikatin kimseye bir faydası olmaz ve “yok”! farz edilir. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET