YÖNLER

Bir önceki yazıda noktanın doğru hâline gelebilmesi için aynı ânda iki yöne hareket edemeyeceğinden söz etmiştim.

Aynı ânda (eşzamanlı) her yöne ama aynı zamanda sonsuzca (hiç durmadan) hareket eden bir “Nokta” olamaz mı?

Şimdilik bu soruyu erteleyelim ve yönlere devam edelim. İki boyutlu dünyada iki yön (sağ ve sol) olur; üç boyutlu dünyada önce yavaş yol almak için yönleri dörde kuzey, güney, doğru ve batı ayırırız, bir başka deyişle de sağ, sol, alt ve üst olarak biliriz; daha sonra bunların arasına kuzey-batı, kuzey-doğu, güney-batı ve güney-doğuyu ekleyerek yönleri sekize çıkarırız. 

Bu yönlere başka yönler ekleyemez miyiz?

Sonsuz sayıda ekleyebiliriz; o yönlerin istikametini de sınırlarsak, o zaman sa “sınırlı bir noktaya” ulaşırız.

Bu noktayı üç boyutlu hâle getirirsek; yani onun içini doldurur ve ona derinlik verirsek küreye ulaşırız; artık bu kürenin içine “sınırlı sayıda sonsuz” noktaları koyabiliriz. ‘Sınırlı sonsuz’ deyimi sizi şaşırtmasın, bu, = âlem/kâinat demektir.

Bu sınırlı sonsuzun içindeki her bir varlık “kendi içinde üç boyutlu bir noktadır” ve her biri neredeyse içinde bulunduğu “büyük noktanın içindekilerle” iletişim/etkileşim hâlindedir; bunu en iyi başarabilecek potansiyele sahip varlık da insandır.

Beynin tümünü “büyük nokta” olarak, içindeki her bir hücreyi (nöronları ve nörogliaları) de “küçük nokta” olarak alırsak, beynin çalışmasını da bu hücrelerin etkileşimi olarak görürsek, insan beyni bunun bir prototipi (küçük modeli) olur.

Beyin zarını (pardon büyük noktadaki sınırı) kaldırır da evreni sınırsız yaparsak, ne olur? Böyle bişeyi benim beynim almıyor; çook daha büyük bir “beyne” ihtiyaç var.

Belki de böyle sınırsız bir dünya (âlem) yok!.

Ama şu var. Bu dünya (âlem) sınırlı da olsa, onu “yaratan ve yöneten” bir “Beyin” var.

Bizim yönümüz “O Beyne” dönük olmalı. Biz buna “kıble” diyoruz ama kıbleyi de “coğrafî bir yön” olarak biliyoruz!.

Coğrafî yön, bir istikâmettir; sırat-ı müstaqîm’deki istikâmet gibi; yamuk gitmemek, yamuk yol almamak ve birlikte aynı “istikâmete/yöne” yönelmek, güç birliği = işbirliği yapmaktır.

Bibaşka âyet (Bakara, 177) bize : “Yüzünüzü doğu ya da batı tarafına çevirmeniz Birr (iyilik) değildir. Ama Birr: Allah’a, Ahiret Günü'ne, Meleklere, Kitaplara ve Nebîlere iman etmeniz; malı sevdiğiniz hâlde yakınlarına, yetimlere, yoksullara, yol oğluna (yolda kalmışlara), yardım isteyenlere, rikab (esir/tutsak) olanlara vermeniz; salâtı ikâme etmeniz, zekâtı vermeniz, söz verdiği zaman sözünü yerine getirmeniz, sıkıntı, zorluk ve felâket durumunda sabretmenizdir. İşte bunlar, sadık olanlardır. İşte bunlar, taqvâ sahibi olanlardır.” der. 

Demek ki yön/kıble, sadece güney-doğu istikâmetine yönelmek değilmiş!.

...

(Şimdiye kadar size çok ‘son yazı’ dedim ama biliyorum sözümü tutamadım. Belki oradan bakınca ‘sözünde durmayan biri’ olarak görünüyorumdur ama buradan bakınca işler başka türlü görünüyor. Yine, bu yazıyı son yazı niyetiyle yazıyorum ama yeni bir yazı yazmak ve paylaşmam gerekirse de inanın karşı koyamıyorum; ben de bu durumu anlayamıyorum. İki boyuttan (dar açıdan) bakınca, iş başka türlü; üç boyuttan (geniş açıdan) bakınca, iş başka türlü görünüyor.)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET