İÇİMİZDEKİ BİZ

Bu tamlamayı (tâbiri) ilk kez rahmetli Doğan Cüceloğlu’ndan (kitabından) duydum; o, bunu toplumsal dayanışma = ‘bizlik bilinci’ anlamında kullanır; bense, kendimizi tanıma, içimize bakmak için kullanacağım.

Psikoloji Bilimi, insanı doğuştan “tabula rasa = boş bembeyaz bir sayfa” gibi temiz görür; din --Hıristiyanlık hariç-- de, özellikle ‘İslâm, insanın tertemiz bir fıtrat üzere yaratıldığını söyler, onu daha sonradan anne-babası, çevresi, okul (örgün ve yaygın eğitim) şekillendirir.’ der. Buradaki şekillendirme, takdir edersiniz ki iç dünyanın şekillendirilmesidir.

Herkesin “şekillenmesi” özeldir; bu açıdan herkes özeldir. İş burada bırakılırsa insanı “çevre” oluşturur, insanın kendisinden, özgürlüğünden (kararlarından, tercihlerinden, isteklerinden vs.) söz edilemez.

Herkes, ‘ben, ben değilim; beni ben yapan, ben değilim’ diyebilir ve sorumluluğu kendi dışındakilere rahatlıkla atabilir. Herkes böyle düşünürse, sorumluluk bir (futbol) top(u) gibi olur.

Bizi biz yapanı, bir yapıya benzetirsek, bu yapının temeli ve iskeleti annemiz-babamız, çevremiz, okul (örgün ve yaygın eğitim sistemi) tarafından oluşturulur ama biz, bu temeli de iskeleti de beğenmeyerek kendimize “yeni bir yapı” kurabiliriz ya da onların kurduğu yapının temelini ve kolonlarını (direklerini de) daha sağlamlaştırabiliriz ya da bazı direkleri güçlendirerek bazılarını gereksiz bulabilir, yıkabiliriz...

Bunu nasıl yaparız? Bazı kimseleri o yapının “ince işi” ve aksesuarları rahatsız eder; bazılarını da “tüm mimarisi”. Kişiyi o yapının aksesuarları rahatsız ediyorsa, kişi içinden çıktığı toplumla herhangi bir çatışma/sorun yaşamaz ama o yapının mimarîsini beğenmezse kendine yeni bir kimlik/kişilik inşâ eder.

Kişi, başkalarının kendine inşâ ettiği yapıyı ne zaman beğenmez?

Kendi ile, kendi iç dünyası ile sürekli çatışma yaşarsa.

Bu çatışma ne zaman ortaya çıkar?

Vicdanının sesini duyunca!.

Bu ses, kişiyi fıtratı = Allah’ın Dini ile tanıştırır ve artık o kişi iç dünyasını ona göre düzenler; kişide bu düzenleme rayına oturunca (kişinin kalbi mutmain olunca) da dışarıdaki ve insanlardaki huzursuzluğu gidermeye yönelir.

“Hira”, bunun içindir. ‘Hira’ya, kendindeki ve toplumdaki çarpıklığı fark edenler çıkar; orada herkese Vahy gelmez ama oraya çıkan herkes “Gelen Vahy” ile muhatap olur. 

Öbürleri de “gül gibi”! yaşar-gider.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET