DÜŞÜNCENİN BEDENİ

Düşünme, düşünce eylemini gerçekleştirmedir ama onun görünümü söz (konuşma) ve yazı (yazma) ile ortaya çıkar. İçimizde olup-bitenlerin tamamını bedenimiz nasıl göstermiyorsa, düşüncenin tamamını da söz (konuşma) ve yazı (yazma) göstermez ama az da olsa bir siluet verir. Söz/ses, kulağa hitap ettiği için ton, jest ve mimiklerle; yazı, göze hitap ettiği için kompozisyonla = kelimelerin dizilişi ve cümle yapısı ile düşünceyi ‘gösterir’; ben, daha çok yazıya “düşüncenin bedeni” benzetmesini uygun görüyorum; yazı, hem yazana hem okuyana yazarın düşüncesini harfler üzerinden gösterir; yazar, samimî yazmışsa, yazdığı yazı ile kendi düşüncesini görür, ne düşündüğünü bilir, kendini test eder ve isterse, o yazıyı yayınlayarak başkalarına sunar; bence yazısında kendi samimiyetini görmeyen ve yazısını okuyunca (görünce) düşüncesini beğenmeyen yazar, yazdığı yazıyı yayınlamamalıdır.

Böyle bakınca, size bencillik gibi gelebilir ama bence yazı, en çok yazanın işine yarar; yazarın iç dünyasına ayna tutar, kendini kendine gösterir ve düşüncesindeki eksik yanlarını (yönlerini) tamamlamasına imkân verir.

‘Yazı, yazarını sağaltır.’ denmesini bu şekilde anlamak da mümkün. (Bilmeyenler için sağaltım : sağlığa kavuşma ya da iyileşme demek. Her insan gibi yazar da biparça ‘hasta’dır, ‘sağlık’ arar.) Kişinin (yazarın) kendi sağaltımını düşünmeden yazması (kendini yazdığı konuda otorite bilmesi), batının author terimi ile özdeş olabilir (author ile authority/otorite aynı kökten gelir) ama bizim müellif ya da muharrir terimi ile özdeş olamaz.

Yazar da bir insandır; her insanın hatası olduğu gibi yazarın da hatası olur; iyi bir yazar, kendi yazdığı yazı(lar)da kendi hatasını görür ve düzeltmek için çaba sarf eder.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET