ÖZLEM

Özlemeden özlem (arzulamadan arzu gibi), ama her arzu özlem değildir; en son arzu, aynı zamanda en değerli arzu, özlemdir; Araplar buna iştiyak, büyük arzu derler.

Herkese (özellikle idamlık olanlara) ölmeden önce son arzusu sorulur. Ben de ölmeden önce, kendime buna benzer sorular sordum, soruyorum; benim son arzum ne olabilir, ne olmayı isterim/isterdim, ne olamadım da pişmanlık duydum ve o, içimde (büyük bir) arzu olarak kaldı? gibi...

Zengin ve yönetici olmayı hiç istemedim ama Rabbim beni yetimken “zengin” etti; ara kademe yönetici de (Daire Bşk.) oldum; hoca olmayı istedim ama “ortam” umduğum gibi çıkmadı, erken yaşta bıraktım.

Bundan sonra ne olmayı isterim/istiyorum? diye kendi kendime bu soruyu sorunca, aklıma hep Yasin Sûresin’deki 2. sayfa geliyor.

Elbet biçoğunuz bu sayfada yazılı olanları biliyorsunuz ama ben kendi okumamı ve anlamamı sizinle paylaşayım istedim ve bu yazı da buradan doğdu.

***

Onlara (bize) o şehir (karye) halkının hikâyesini (darb-ı meselini = vedrıb lehüm meselen) anlat!, diye başlar sayfa.

Hani onlara Mürseller (Elçiler) gönderilmişti/gitmişti; iki kişiydiler ama onlar O ikisini de yalanlamıştı; Biz de Onları bir üçüncüsü ile desteklemiştik. Onlar : Biz size (Allah tarafından) gönderildik (demişlerdi de); onlar (o kasaba halkı) : ‘Siz bizim gibi bir beşersiniz/insansınız; Rahmân (bize) bişey göndermiş de değildir, Siz yalan söylüyorsunuz (demişlerdi). Onlar da : Bunu (Bizim doğru söylediğimizi ve Elçi olarak görevlendirildiğimizi) Rabbimiz biliyor, Biz gerçekten size gönderilmişleriz; Bizim işimiz/görevimiz apaçık tebliğ/belâğ/duyurudur (demişlerdi). (Onların ısrarlı davetleri karşısında) Kasaba halkı : Sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık; eğer bu işten vazgeçmezseniz Sizi (şeytan taşlar gibi!) taşlar (lenercümenneküm, racîm ile aynı kök ama daha şiddetli bir tâbir, ülkemizden kovarız), sizi elemli/elîm azaba uğratırız!. (demişler), Rasüller de : Başınıza gelen uğursuzluk (tâira, belâlar, haksızlıklar) işledikleriniz (yaptıklarınız) yüzündendir; (Ey akılsızlar)! siz bunu size verilen öğütten sanıyorsunuz; hayır, siz kendinize yazık etmiş bir toplumsunuz (kavimsiniz; demişler; karşılıklı ısrar sürmüş, onlar/o kavim yola gelmemişlerdi). (Tam o sırada!) Şehrin uzağından bir adam koşarak çıkagelmiş ve : Ey kavmim! Bu Elçilere uyun! (Bu Elçileri dinleyin)! Onlar sizden herhangi bir ücret istemiyor, Onlar doğru yoldalar ve doğru söylüyorlar, .... dediği hâlde o kasaba halkı o adamı (da, belki Elçileri de!) öldürmüşlerdi. (Arada 21 ila 25. âyetleri atladım; bunu belirtmek için “...” koydum); Rabbimiz “O adam’ı” öldükten sonra cennetine alıyor ve konuşturuyor. Ne diyor, ne dedirtiyor? “Keşke kavmim, Rabbimin Beni cennetine koyduğunu, Beni bağışladığını, orada Bana ikramda bulunduğunu (mükramîn/ikrâm edilenlerden olduğumu) bilseydi”!.... diğer sayfa (3.) o kavmin başına gelenleri anlatır...

***

Artık Elçi/ler gelmeyeceğine göre (kimse Elçi olmayacağına göre); Elçilere destek veren adamlar hep olacaktır.

Benim de en büyük arzum : Bu Elçilere destek veren adamlardan biri olmak.

Bundan başka biarzum yok.

Sizin arzunuz ne?!.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET