DÂL, DALÂLET

Günde 40 kere okuduğumuz Fâtihâ’ın son âyetindeki son kelime dâl, oradaki hâli çoğul (dâllîn). Dalle (ضل), kaybolmak, yolunu şaşırmak; dulle, yanlış, hata; dâlle, yolunu kaybetmiş, şaşırmış, sapmış, sapık/sapkın. Sapık, şaşırmış/şaşkına göre biraz daha ağır (bir kelime); bu ağırlık, şaşırdığını bilmemekten ve şaşkınlıkta ısrar etmekten kaynaklanıyor olsa gerek.

Sapıklığın zıttı hidâyet; sapığın zıttı mühtedî; bu kelimenin kök fiili de Fâtihâ’da geçer, HDY’nin (هدى) çekimli hâli ihdinâ şeklinde; hedyün/hediyyin, rota; hâdî, yol gösteren; El-Hâdî, Allah’ın İsmi.

Bir önceki (6.) âyette, ‘ihdina’s sırât-al müstaqîm.’; ‘bizi istikâmeti doğru olan yola hidâyet et’, diyoruz. (Beni değil bizi. Yol tek başına yürünmez ve çekilmez!.)

Herkes yol yürür ama herkesin yolu doğru (yol) değildir; ki, 6. âyeti 7. âyete bağlayan ism-i mevsul (الذين), yolu/sırâtı ve yolda olanları niteler.

Yolda olanların bikısmı, “Senin nîmet verdiğin; bikısmı da gadap (gazap) ettiğin ve dâlâlette (ضالين) bıraktığın!.” kimselerdir; --mağdûb’un başında ğayr, dâllîn’in başında lâ var--; bizi bunların dışındakilerin yoluna ilet!, diyoruz. 

Allah, bikimseyi dalâlette bırakır mı?

Kişi isterse bırakır.

Kişi dalâleti nasıl ister?

Hidâyeti aramazsa. Hidâyeti aramazsa, hidâyetin de dalâletin de ne olduğunu bilmez; bu katmerli cehâlettir; işte buna sapıklık denir; sapık, yürüdüğü yolu doğru zanneder, pardon!, bilir.

Onlar, şeytanın yolundan gittikleri hâlde doğru yolda olduklarını sanırlar.

“Şeytanlar, onları doğru yoldan saptırdıkları halde, onlar hâlâ kendilerinin doğru yolda olduklarını sanır/zannederler.”

 وَإِنَّهُمْ لَيَصُدُّونَهُمْ عَنِ السَّبِيلِ وَيَحْسَبُونَ أَنَّهُم مُّهْتَدُونَ

(43/Zuhruf, 37.)

Dikkat edin!; sanırlar/zannederler diye çevrilen kelime, yehsebûn, hesap etme. Siz hesabı nasıl yaparsınız; hesapta yanlışlık yapar/yapmak ister misiniz?!.

Sapıklar, işte böyle hesap yaparlar, yaşarlar; neredeyse onlardan umut kesilmiştir ama şaşırmışların (şaşkınların) arayışı, hidâyet/i bulması (hâlâ) mümkündür; Fâtihâ’daki bu kelime (dâllîn) her iki hâli de kapsar; geleneksel tefsirler, gadaba (gazaba) uğrayanları Yahudiler, sapıkları (şaşkınları) da Hıristiyanlar olarak görse de.

Bu âyeti siz nasıl okuyor, nasıl anlıyorsunuz?!.

Ben, zaman zaman ‘acaba içinde ben de var mıyım?!’, diye kendi kendime soruyorum. 

Sizce ben de şaşkın (sapkın) mıyım?!.

Şaşkın (sapkın) olmamak için ben de günde 40 kere (belki daha fazla) bu sûreyi okuyorum. 

Çünkü Fâtihâ’sız namaz olmaz. 

(Not : Allah’ın nimet verdiğin kimseler, Nebîler, Sıddîqlar, Şehîtler ve Sâlihler’dir. Bknz. 4/Nîsâ, 69.)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET