HAYAT

Hayat, El-Hayy Olan’ın ikramıdır. O, hayatı ikiye bölmüştür : Dünya Hayatı ve Âhiret Hayatı. Âhiret Hayatı, dünyada yaşanan hayata göre şekillenecektir.

Dünyada nasıl yaşanırsa, Âhiret Hayatı güzel olur?

Bu soruya doğrudan dinî bir cevap verebiliriz ama ben bu cevabın kişideki karşılığını merak ediyorum.

Dünya hayatında herkese bir süre/ecel verilmiştir. Ecel, burada zamanın bölünmüş ya da bize denk gelen/verilen hâlidir.

Zamanı, genelde geçmiş (mazi) şimdi (ân) ve gelecek (âti) diye üçe böleriz.

Geçmişinden ders alıp geleceğini düşünerek yaşanmayan ân (zaman), kayıptır, oyundur.

Böyle bir yaşam, ne olduğu bilinmeyen yap-boz ya da puzzle oyununa benzetilebilir. Yaşamda (dünya yaşamında) karşılaştığımız her şey puzzlın parçalarıdır ama biz her bir parça ile belli süre oyalanıyor, oynuyor ve sonra onu terk ederek (bırakarak) bibaşkasına geçiyoruz. Elimize aldığımız her bir parçanın (iş, tatil, meslek, hobi, kitap, film vs.) büyük parça ile bütüncül bir ilişkisinin olduğunu bilmiyor; birini alıp öbürünü bırakarak ömür tüketiyoruz.

Bibaşkası da geçmişte eline aldıklarını tanımaya çalışıyor, bunlar biişe yaramalı, biyerlerde kullanılmalı diye düşünüyor ama onları nerede kullanacağını, onlarla ne yapacağını bilemiyor!.

Dünyada (dünya hayatında) o kadar çoook şey/parça var ki, tüm parçaları uyumlu (düzenli) bir bütün hâline getirerek ortaya “anlamlı bir şekil” (yapı/din) koymak, insanoğlunun üstesinden gelebileceği bişey değildir; bu, ancak “Tanrı’nın İşi’dir”; gelecek (âqıbet) de buna göre belirlenmelidir.

Kişi, bu kanaatte ise (Tanrı’ya/dine inanıyorsa), iman sahibidir ve o kişi imandan önce yaptıklarından pişman olmuş (tövbe etmiş) ama geçmişini silip atmamıştır, geçmişinde yaptıklarını artık (şimdi) gelecekte yaşayacağı hayat (geleceği) için kullanır (=deneyim), şimdisini, geleceğe göre yaşar; geleceğini şimdiye feda etmez = geleceğini mahvetmez!.

Geçmişsiz ve geleceksiz yaşanan şimdi, ‘hayvanca’dır (hayvanca bir yaşamdır, boştur).

Yukarda, zamanı bölmüş, geçmiş, şimdi ve gelecek demiştik, geçmişle ve gelecekle yaşanan şimdi, bölünmemiş zamandır, başka bir deyişle genişletilmiş şimdidir. Bu bölünmemiş, genişlemiş zaman, burada kazanılır. Burada bu zamanın peşinde olmayanların = gününü gün edenlerin (oyuncaklarla oynayan/oyalananların, sadece ânı (şimdiyi) amaçsız yaşayanların), ecelleri (ömürleri = buradaki yaşam süreleri) sona erdiğinde “sorumsuz, başıboş” yaşadıklarını anlayacaklar ve ebedî olarak (bölünmemiş, genişlemiş = sonsuz zaman boyunca) pişmanlık ve ateş azabı ile karşılaşacaklar!.

Dünya yaşamında karşılaştıkları şeyler ile oyun oynayanlar, onları olması/yaşanması gerekenin bir bütünü olarak görmeyenler ki, bu dindir; dini (puzzlı) parçalamış, kendileri kendilerince bir ‘din’ uydurmuşlardır. “Onlar, dinlerini parçalara böldü ve gruplara ayrıldılar (şiyea); her bir grup kendi yanlarındakilerle/ellerindekilerle övünüyor/seviniyor.”

 مِنَ الَّذِينَ فَرَّقُوا دِينَهُمْ وَكَانُوا شِيَعًا كُلُّ حِزْبٍ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ

(30/Rum, 32.)

Bilinen Şia’nın (şiyea’nın) ve Ehl-i Sünnet içindeki gruplaşmaların (cemaatleşmelerin/mezhepleşmelerin) bu konu ile bir ilgisi olup-olmadığını siz düşünün.

Hayat, aslında bölünmemiş zamandır; onu “bölen”, acı ya da tatlı yapan, bizleriz.

Din, aslında hayattır; dini bölen nasıl müşrik oluyorsa, hayatı bölen de (onu dünya-âhiret bütünlüğü olarak yaşamayan da) bitür “müşrik” olur. Âhiretsiz dünya (da) yaşanmaz, dünyasız âhiret de. Âhiretsiz dünya yaşayanlar, âhirette yaşayamazlar!; dünyasız âhiret yaşayanlar da dünyada yaşayamazlar. Manastır ya da tasavvuf hayatı (inziva), %100 âhiret yaşamı değildir; bu beden bizde oldukça bu da burada mümkün değildir.

Din, hem bu dünya/hayat hem öte dünya (ötedeki hayat) içindir; öte dünya, bu dünyada/bu hayatta kazanılır ya da kaybedilir. Bu dünya/hayat, kısa/sonlu; öte dünya/hayat ise, sonsuzdur; sonlu, sonsuzun içindedir. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET