MEHABBETULLAH

De ki : Duâ ve yakarışınız O’nun için (O’na) değilse  (başkasına/başkalarına ise) Rabbim sizi ne yapsın, size niye değer versin?! ama siz yalanladınız, bunun karşılığını yakında göreceksiniz.”

قُلْ مَا يَعْبَأُ بِكُمْ رَبِّي لَوْلَا دُعَاؤُكُمْ فَقَدْ كَذَّبْتُمْ فَسَوْفَ يَكُونُ لِزَامًا

(25/Furkan, 77.)

(Abæ/yæ’beu, önemsemek, değer vermek.)

Bu âyet, “duânız olmasaydı Rabbim size niye değer versindi.” şeklinde de çevrilir.

Bir başka âyet daha görelim. 

“İnsanlardan bazıları Allah’ın yanı sıra başka varlıkları O’na denk tutar ve onları Allah’ı sever (sevdiği) gibi sever. İman edenlerin Allah’ı sevmeleri (Allah sevgisi) ise her türlü sevgiden çook (şiddetli/eşed) üstündür. Keşke zulmedenler, azabı gördükleri zaman bütün kuvvetin Allah’a ait olduğunu ve Allah’ın azabının çok şiddetli olduğunu daha önceden anlayabilselerdi!.”

وَمِنَ النَّاسِ مَن يَتَّخِذُ مِن دُونِ اللّهِ أَندَاداً يُحِبُّونَهُمْ كَحُبِّ اللّهِ وَالَّذِينَ آمَنُواْ أَشَدُّ حُبًّا لِّلّهِ وَلَوْ يَرَى الَّذِينَ ظَلَمُواْ إِذْ يَرَوْنَ الْعَذَابَ أَنَّ الْقُوَّةَ لِلّهِ جَمِيعاً وَأَنَّ اللّهَ شَدِيدُ الْعَذَابِ

(2/Bakara, 165.)

Mehabbeti aşk olarak gören ve okuyanlar var; özellikle tasavvuf ehli bu kavramı Allah aşkı olarak çevirir ve öyle anlar.

Aşk, gözü, gönlü ve aklı kör eder.

Allah ise kulun, gözünü, gönlünü ve aklını keskin kılmasını, basîret (ve ferâset, hikmet) sahibi olmasını ister.

Göz, gönül ve akıl kör olunca kişiden sorumluluk kalkar; kişi yaptığını ‘ben yapmadım ki’ diye kabullenmez.

Allah, kuluna saygısından, ona verdiği değerden dolayı Kendi karşısında bile! kulunun kendini kaybetmesini (kendini mahvetmesini) istemez!. 

Fenâfillah bize Budizm’den, oradaki Nirvana’dan geçmiştir, (ciddî bir tasavvuf tarihi okuması yapılırsa bu görülür), Kitâb’ta (dinde) bunun bir karşılığı yoktur. Böyle (olmayan, yok olan, kişiliksiz) bir kulu, kul muhatap almazken Rabbimiz Allah muhatap alır da ona sorumluluk yükler mi?!. Allah, sadece Kendinden başkasına kulluk eden, yalvaran (duâ eden) kişileri muhatap almaz, oysa böyle bir kul (tasavvufa göre) Allah’a muhabbet besleyen, O’na aşkla bağlanan bir kuldur.

Mehabbetullah, aşk değil, bilinçli sevgi ve samimî (gösterisiz/riyasız) kulluktur. Seven sevdiğinde kaybolursa (mahvolursa), ortada sevgi (aşk) kalmaz ve iş panteizme (ittihada/Tanrı’da birliğe/birleşmeye) varır; tasavvufun büyük kısmında bu görüş hâkimdir.

Rabbimiz bizden Kendinde bir mahvoluş (fenâfillah) değil, sadece Kendine gönüllü itaat (kulluk) istiyor; bu kulluğu da karşılıklı “mehabbete, gönüllüğe, rızaya” bağlıyor.

“Allah onları sever, onlar da Allah’ı...” (5/Maide, 54.) “Onlar Allah’tan razı, Allah da onlardan...” (9/Tevbe, 100.) “İman edip salih amel işleyenleri Rahmân “sevilenler” (vüddâ) kılacaktır.” (19/Meryem, 96.) (Hem dünyada insanların gönlüne onların sevgisini koyacak, hem de Kendi sevecektir. Bu sevgiyi koyan, sevmez mi?!.)

“Mahvetmeyecek, Kendinde yok etmeyecektir!.”

Allah-u A'lem. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET