BEDENİN RUHLA İLETİŞİMİ

Buna, insanın kendi ile iletişimi de denebilir. İletişim, uzmanlık alanım olmasına rağmen (bu konuda doktora yapmama rağmen), insanın kendi ile iletişimini (bedenin ruhla iletişimini) çook geç fark ettim. İletişim, kişinin kişi ve kitle (şirket, kurum, devlet vb.) ile iletişimini kendine konu edinir; kişinin kendi ve Rabbi ile iletişimine yer vermez.

Oysa, kendi ile doğru bir iletişim kuramayan kimse ile doğru bir iletişim kuramaz.

Kişi, kendi ile (kişinin bedeni ruhuyla) nasıl iletişim kurar?

Beden ve Ruh arasındaki ilişkiyi/iletişimi kuran nefstir, nefs, kişinin ben’idir. Nefste, akıl ve karar = irade yüklüdür. Nefs, ya bedeninin ya ruhunun tarafına ağırlık verir ya da ikisini “dengeler”; bunu (denge de dahil) herkes kendi içinde bulunduğu iç ve dış şartlara göre yapar. 

Bedenini önemseyen, çok kaliteli ve çeşitli yemekler yer, iyi barınır-bürünür, görünür (makyaj yapar); gezer-tozar, eğlenir...

Ruhunu önemseyen, bedenine “işkence” çektirir; çook az uyur, çook az yer, az banyo yapar, kokar, el açar/dilenir, vs...

İkisi de yanlıştır. 

Ruh bedenden, beden ruhtan ayrılamaz, onları biz ayıramayız; ayırırsak “intihar” etmiş oluruz.

Ne yapmalıyız?

İkisine de verilmesi gereken hakkı/önemi/değeri vermeliyiz, ikisini de ihmâl etmemeliyiz.

Biz burada bedensiz “ibâdet bile”! yapamıyoruz.

Ama

Çoğumuz bedenimize (dünyamıza) daha çok değer veriyoruz. Bedenimiz, buradaki (dünyadaki) hayatımızdır; ruhumuz ise ötedeki ama ötedeki hayat da burada (dünyada, bu bedenle) kazanılıyor.

Bedenimize olması gerekenden fazla değer verince, âhiretimizi “kaybediyoruz”!.

...

Aldığımız kararlar ve yaptığımız işler, neye, ne kadar değer verdiğimizi gösterir. Akıllı adam, dünya için âhiretini (bedeni için ruhunu) satmaz!; âhireti için de dünyasını. İkisi de (beden de ruh da, âhiret de dünya da) değerlidir, Allah’ındır ve emânettir.

Bedenimiz bizim midir ki, de onu âhiret (ruh) için mahvedelim?!. Ruh bizim midir ki, de onu dünya (beden) için mahvedelim?!.

Onları (= bizi/kendimizi) yaratan Allah, onları nasıl “kullanmamızı” istiyorsa öyle “kullanalım”!. Kulluk, budur.

Konu çook soyut geldiyse hoş olmamasına rağmen kendimden bir-iki örnek vereyim. İHL’yi bitirdiğimde, paraya çook ihtiyacım olmasına rağmen (altı kardeşin en büyüğü idim, babamız vefat etmişti), ‘ben dinin sırtından para kazanmayacağım’ dedim, yüksek not almama rağmen imamlık belgesini yırtıp attım, bir lokantada bulaşık yıkadım. Zaman geçti. Üniversitede hoca oldum, maaşım oldukça iyi idi, daha çok kazanma imkânın da vardı, ‘yeter’ dedim, emekli oldum; emekli maaşım 1/3 oranında azaldı ama şimdi iyi ki emekli olmuşum diyorum; emeklilikteki hayatım çook daha “verimli” geçiyor. Geriye dönüp baktığımda bu iki önemli kararın ‘ben olmamda’ etkisinin çook büyük olduğunu anlıyorum... (Daha fazla size kendi reklamımı yapmak istemiyorum ve aslâ sizi kendime özendirmiyorum; herkes kendi durumuna göre kendi karar verir ve kendisi “kendi” olur. Dünün kararı bugünü; bugünün kararı yarını/geleceği belirler. Dün, dündeyken ândı/şimdiydi, şimdi dün oldu; şimdi de dün olacak; dün şimdiye göre gelecekti, şimdi şimdi oldu; gelecek de şimdi ve dün olacak...)

Son söz. Kendi ile iyi/doğru iletişim kuramayan, kendi olamaz ve bibaşkası ile de doğru iletişim kuramaz.

Kişinin kendi ile iyi/doğru iletişim kurması da Rabbi ile iyi/doğru iletişim kurmasına bağlıdır.

Rabbi ile iyi/doğru iletişim kuran kişiye Rabbi insanlarla nasıl iletişim kuracağını “söylüyor = ilham ediyor = sezdiriyor.”!. Yeter ki O’na güvenelim = inanalım.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET