OKUMAK

Okumanın en az iki boyutu var.

1) Kâğıda ya da elektronik ortama yazılmış bir metni (text ya da mushaf/sahifeler) anlamak için okuma. Buna ince okuma diyorum. İnce okuma, metnin bağlamına, kelimelerin anlamına, dizilişine, satır aralarına, noktalama işaretlerine ve metin bütünlüğüne dikkat ederek okumadır. Bir nokta, bir virgül cümlenin anlamını etkiler, hatta belirler. Örnek : Rahîm ve Racîm (رحيم ve رجيم). Oku! Baban gibi, eşek olma. Oku! Baban gibi eşek olma.

2) Okunan anlaşılınca, anlaşılanı okuma = duyurma. Bu, “okunanı” okumadır, birini bişeye (davaya, inanca, düğüne, yemeğe vb.) davet etme, çağırmadır. Türkü/şarkı okuma, Ezan okuma gibi. Türkü/şarkı okuma eğlenme amacı taşıdığı için gündem dışı ama ezan okuma meramımı ifâde ediyor, oradaki okuma, çağırma, davet etmedir. Bu okumada davet eden ve davet edilen vardır; davet eden/çağıran, okuduğu/çağırdığı ile başkalarını da okumaya davet eder.

Birinci okumayı “iyi-güzel-doğru” yapamayan, ikinci okumayı “tam” yapamaz; “görünüşte yapsa” da yaptığı okuma = çağrı = davet etkili olamaz; sadece “gürültü” yapar.

Yapılan davetlerin = tebliğlerin büyük kısmı bu gruba girer/giriyor.

Birinci grup okumayı hakkıyla yapamayanlar, bu okumadan alacaklarını alamayanlar, ikinci grup okuma yapmamalı; insanları boş yere yanlış bişeye davet etmemeli!. Çook iddialı bir yargıda bulundum, farkındayım. Gerekçem, bunu yapan insanlar, davet ettikleri ile “özdeş” değiller; davet ettikleri şeyi kendileri yapmıyorlar; davet edilenler, samimiyet arar, sen söylediğin şeyi yapıyor musun diye sorar.

Davetçilerin = tebliğcilerin %90’ı söyledikleri şeyleri yapmadıkları, “lime teqûlûne mâ lâ tefalûn” (Saf, 2.) ayetine muhatap oldukları için etkili olamıyorlar.

Peygamberler ve onların vârisleri ilmiyle âmil âlimler müsresnâ. 

Benim de okumalarım hâlâ birinci grup okuma düzeyinde; bakmayın siz ikinci okumaya cüret ettiğime!. Kendimce ikinci tür okumaya geçtiğimi düşünsem de, bu okumanın fiilî şartları henüz oluşmadı; muhataplarım beni, ben muhataplarımı tanımıyorum; kime nasıl, ne düzeyde konuşacağımı bilmiyorum... bir davetin (çağrının/okumanı, duyurmanın/duyurunun) etkili olması davetçinin ve davet edilenlerin birbirlerini tanımalarına bağlı olduğu gibi davetçinin iyi-güzel-doğru bir model (= üsve-i hasene) olmasına da bağlı.

Bu da birinci düzey okumayı sindirmeye ve gönüllü misyon (görev) yüklenmeye bağlı. Bu görev, aynı zamanda bir emirdir; ilk okuma doğru yapılırsa emir ile görev “aynılaşır” ve emir çook kolay ve rahat yapılır hâle gelir, o görevi yapan kişinin önüne çıkan engeller görev yapana zor gelmez, ona teklif edilen çeliciler (vazgeçmesi için yapılan teklifler, dünyalıklar) çook rahat reddedilir; Efendimizin, “bir elime ayı, öbür elime güneşi verseniz yine vazgeçmem.” demesi böyle bir okuma ve kararlılık sonucu idi.

O’nu rehber edinen davetçilere ihtiyaç var.

Tüm davetçiler davetleri karşılığında kimseden bir ecir = ücret talep etmezler ve bizim ücretimiz âlemlerin Rabbine aittir (lâ ecriye illâ alelllah) derler.

Bazılarınız ikinci düzey okuma seviyesine gelmiş/ulaşmış olabilir, onlar için bu yazıların elbet hiçbir etkisi olmaz. Bu yazıların etkisi okumayı birinci düzeyde derinleştirmek isteyenler için olabilir; büyük oranda bu yazılarda da bu amaçlanıyor.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET