MEKKE ŞEHİR DEVLETİ

Hz. İbrâhim (a.s.)’ın oğlu Hz. İsmail (a.s.) zamanında güneyden gelen Yemen’li kavim Cürhümlüler/Cürhîmîler Mekke’nin ilk yerleşik kavmidir, Hz. İsmail onların reisleri Mutad’ın kızı Seyyide ile evlenir. Kâbe’nin idaresi (aynı zamanda şehrin yönetimi de) Hz. İsmail’in elindedir; sonra oğlu Nabit b. İsmail’e geçer. Kureyşliler de Hz. İsmail’in ve Cürhimilerin soyundandırlar. Daha sonra Mekke’ye yine Yemen’li bir kavim olan Huzaalılar gelecek ve zamanla yönetimi ele geçireceklerdir.  Kureyşliler, Kusay b. Kilab zamanına kadar Huzaalılara “hizmet eden bir kavim” olacaklardır. Kureyş’in kökeni, Cürhîmîler soyundan ve Kinâneoğullarındandır; Kinâneoğulları geniş bir kavimdir; Kureyş, onların içinden öne çıkmış bir boydur. Mekke’ye ilk putun Huzaa reisi Amr b. Luhay tarafından Şam’dan getirildiği söylenir; bundan sonra her kabilenin bir putu olmuş, Kâbe bir put merkezine dönüşmüştür. Kureyş, Kusay b. Kilab’ın Huzaa lideri Huleyl’in kızı Hubba ile evlenmesine kadar bedevîdir; Kusay onları hadarî yapmıştır. Kusay’ın Abduluzza, Abdulmenaf, Abduddar ve Abd adında dört oğlu vardır. Huleyl ölünce Kusay, akraba kabilelerin de desteğini alarak Mekke’nin hakimi olmuştur. Aslının Kureyşli olduğunu sonradan öğrendiği ve Kureyşlileri korumayı kendine görev edindiği söylenir. Kusay, Mekke’de Dâr-un Nedve’yi (Şehir Meclisini) ilk kuran, işleri kendi kabileleri arasında taksim eden adamdır. Bu görevler : Sikâye (su dağıtımı), Rifade (gıda dağıtımı), Hicabe (hizmet işleri = Kâbe ve Dâr-un Nedve’nin açılıp-kapanması ve temiz tutulması), Ezlam (önemli karar öncesi fal oku atılması), Muhaccere (Kâbe’deki putlara sunulan malların muhafazası)’dır. Kusay, ölmeye yakın yetkilerinin bir kısmını oğlu Abduddar’a, bir kısmını da diğer oğlu Abdulmenaf’a verir. Abduddar, içe kapanık; Abdulmenaf daha girişken ve yardım sever bir adamdır. Daha sonraki mücadele Abduddaroğulları ile Abdulmenafoğulları arasında; çok sonra da (Efendimizin vefatından sonra da) Ümeyyeoğulları ile Abbasoğulları (Emevîler ve Abbâsîler) arasında geçecektir.

Efendimiz doğduğunda Kureyş Mekke’nin hakimidir, Mekke’de çok sayıda kavim yaşamaktadır; nüfus yaklaşık 10.000 civarındadır. Mekke’de adı Dâr-un Nedve olan bir Şehir Meclisi (parlamento) vardır. Burada hemen hemen her kabileden temsilciler bulunmaktadır ama bazı nüfuzlu kabileler daha sözü geçer vaziyettedir. Nüfuzu, kabilelerin gücü belirlemektedir. Kabilelerin kendi içinde de bir yönetim mekanizması kurulmuştur; Dâr-un Nedve’deki adam, aynı zamanda kabile reisidir ama kabile ileri gelenleri de, kabile parlamentosu üyesidir; mikro-yerel yönetim diyebileceğimiz bir sistem kurulmuştur; kabile içi sorunlar burada karara bağlanmaktadır. Kabile içi cezaların (hadlerin), verilecek diyetlerin, savaşların, evliliklerin karar yeri burasıdır. Dâr-un Nedve, daha büyük-merkezî bir kurumdur, ‘büyükşehir belediyesi, büyük devlet idaresi’ gibi çalışmaktadır.

Şehir devletinin gelirleri büyük oranda “turizmden, ticaretten ve ganimettendir.”!. Turizm, Kâbe’deki put ziyaretlerinden elde edilen gelirdir; ticaret mâlum, zenginlerin elindedir; ganimet de savaş gelirlerindendir.

Toplumsal yapı : Asiller, köleler, kadınlardan oluşuyor. Ticaret ve din asillerin elindedir; kadınlar ve köleler ise hizmetçidir. Ticaret zordur ve müthiş bir rekâbet vardır. Yol tehlikesi!; bu tehlikenin aşılması için civar kabilelerle ticaret anlaşmaları (îlaf) yapılmıştır, onlara güvenlik (gümrük) vergisi verilmektedir ve bu vergi ile zorluk, malların fiyatlarına yansıtılmaktadır. Fiyatlar da faiz de çok yüksektir. O dönemde Efendimizin amcaları ticaret zenginidir, bir kısmı da para alıp-satmaktadır, faizcilikten kazannaktadır. Efendimiz, Vedâ Hutbesinde ilk kaldırdığım faiz, amcam Abbas’ın faizidir demişti. Faizle borç alanlar, aldıkları faizi (borcu) ödeyemeyince köleleştirilmektedir; kadınlarını, kızlarını (çocuklarını) rehin! vermektedirler.

Parası olmayanlar Kâbe’yi bile tavaf edememekte; Dâr-un Nedve şöyle bir karar almakta : Kureyş’ten olanlar ya da Kureyş’e müttefik olan kabileler Kâbe’yi istedikleri gibi tavaf edebilirler; ki bunlara Hums adı veriliyordu; diğer kabileler günahkârdır; onlara da Hille deniyordu; onlar üzerlerindeki elbiselerle Kâbe’yi tavaf edemezler!. Onlar ancak, günah yüklü elbiseleri çıkarıp, ya parayla temiz elbiseler alıp-giyecekler, öyle tavaf edecekler ya da çıplak tavaf edecekler!. Para verip yeni = temiz elbise alan eski = pis elbisesine (leka’sına) artık el süremez/di!; çıplak tavaf eden, çıplak gidemeyeceğine göre eski elbisesini giyerek haccı boşa yapmış, gene kirlenmiş olur/du.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET