TECRÜBE

Arapçası da aynı; cerrabe fiilinden isim tecrübe. Kısaca deneyim demek ama deneyim için bir yaşanmışlık, yapmışlık, bişey ya da biolayla  karşılaşmışlık gerekiyor. İşte bu yaşanmışlığa, geçmişte yaşadıklarımızın bizim üzerimizde bıraktığı etkiye/tesire tecrübe diyoruz.

Yaşadıklarımızdan ders alırız, onlar bize çook şey öğretir; elbet öğrenmeyeler de olur; onlar boş/boşuna yaşayan adamlardır, onların aklı bigıdım ileri gitmez, aynı hataları sürekli yaparlar.

Kişiye unutamayacağı dersi tecrübe verir ama tecrübe de okunmalı ve hatırlanmalıdır. Üzerimizde iz bırakmayan yaşanmışlıklar çok kolay unutulur, hatırlanmaz ve tecrübeye gelmez, konu olmaz.

Hatıra ve hatırlama ile tecrübe arasında zihinsel bir bağ vardır. İyi hatıralar ve hatırlamalar, minnet ve vefâya; kötü hatıralar ve hatırlamalar da nefret ve cefâya sebep olur; o gün yaşadıklarımızı âdeta bugün de (hatırlayınca da) yaşar gibi oluruz.

Hatırlama, zihindeki hafızanın (belleğin, deponun) çalışması, geçmişle bağlantı kurmasıdır. Yakın geçmişi ve uzak geçmişi hatırlayıp ders çıkarabilenler, daha az hata yaparlar. Kitâb, çook uzak geçmişten de kişinin kendi yakın geçmişinden de hatırlatmalar yapar ki aynı/benzer hatalara tekrar düşülmesin.

Kitâb’taki kıssalar ve yaratılış “hikâyesi” bunun içindir; yoksa Kitâb onları “hikâye olsun” diye anlatmaz.

Kişi, kendi tarihini ve insanlık tarihini hatırlayınca “insan” olur ve “kim” olduğunu bilir.

Tecrübe, birikimdir. 

Tüm hatırlamalardan (tecrübelerden) çıkarılan ders, kişiyi Rabbine götürmelidir. Rabbe götürme, kişinin hatasını en aza indirme, hâlini düzeltme, onu günahtan sakındırma şeklinde tezahür eder. Kişi, günahı (hatayı) tecrübe ettiği, onun ceremesini çektiği hâlde aynı hatayı tekrar yaparsa (= tövbe eder yine yaparsa) zihin, o hatayı (günahı) içselleştirir, normalleştirir ve artık kişi o hatadan ders alamaz hâle gelir. Günahın (hatanın) sıradanlaşması (normalleşmesi) işte böyle (bu şekilde) gerçekleşir ve bu durum kişiyi şeytanlaştırır. Şeytan, hatasından ders almayan, hatasında ısrar eden ve tövbe etmeyendir. 

Kur'ân, hatırlatmadır = zikirdir; insanoğlunu uyarır ve der ki : “şeytan sizin için apaçık düşmandır; ona değil Bana uyun.” (Bknz. 36/Yasin, 60-61.) “Allah’ı unutan, Allah’ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın; onlar fâsıqdır.” (59/Haşr, 19.) Fâsıq, hata (günah) işlemeyi huy (alışkanlık) hâline getiren, tecrübeden ders almayan, ders çıkarmayandır.

Fâsıq ile ğâfil arasında da ilişki kurulabilir. Ğâfil, olup-bitenlerden (yaşananlardan, yaşadıklarından) habersiz, gaflet içinde olan, aymaz demektir; böyle biri, fıska çok kolay düşer; fısk işleye işleye fâsıq olur. Dikkat edilmezse ğaflet, kişiyi fıska; fısk da inkâra götürür.

Ğafletin de fısqın da inkârın da ilâcı (panzehiri) zikirdir (hatırlamadır). Zikir, önce kendini, kendi geçmişini (tarihini) hatırlama, oralardan ders çıkarabilme; “sonra!” da Rabbini hatırlatmadır. Buradaki sonra, zihinde zaman alan bir sonra değildir; zihin çoook hızlı çalışır, olaylar ve olgular arasında çoook çabuk ilişki/bağ kurar; doğru çalışan bir zihin bütün olay ve olguları Rabbe çook çabuk bağlar.

“... ve lezikrullahi ekber.”

“Kitâb’tan sana vahyolunanı oku. Salâtı ikame et. Salât, fahşâdan ve münkerden alıkoyar. Kesinlikle Allah’ın zikri (Allah’ı zikir, Allah’ı hatırlama, Kur'ân) çook daha büyüktür. Allah, yaptığınız şeyleri bilir.”

اتْلُ مَا أُوحِيَ إِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَأَقِمِ الصَّلَاةَ إِنَّ الصَّلَاةَ تَنْهَى عَنِ الْفَحْشَاء وَالْمُنكَرِ وَلَذِكْرُ اللَّهِ أَكْبَرُ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ

(29/Ankebut, 45.)

Kur'ân, hatırlamadır, hatırlatmadır = zikirdir. İlk insan Âdem’den beri...

(Âdem’de mi Kur'ân okuyordu? diye bir soru gelebilir. Evet. Onun Kur'ân’ı bu Kur'ân (= Mushaf) değildi ama o da aynı şeyi, aynı Allah’ı hatırlatıyordu.)

Çağın hastalığı : Unutma = Alzheimer.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET