KIYAS
Bişeyi (meseleyi), benzer bişeyle (mesele ile) karşılaştırma. Dinî açıdan, hakkında âyet, hadis ve icmâ bulunmayan bir konuda akıl yürütme; ‘edille-i şeriyye’den, şer’î delillerden. Kıyas, mantık yürütmede en çok başvurulan yöntem ama ben bu yazıda bunlardan değil, çook başka bir kıyastan söz edeceğim ve bu kıyası, kulluk bilinci ile irtibatlandıracağım.
Yapacağım kıyası, ebeveyn (ana-baba) olanlar çok daha kolay anlar. Ana-babalar, çocuklarını büyütmek ve yetiştirmek için 20-25 yıl biçook sıkıntılara katlanırlar. Çocuklar büyüyüp iyi bir meslek sahibi olup iyi bir gelir elde edince, kendilerini kendilerine “yeter” görürler, nasıl büyüdüklerini, nasıl o hâle geldiklerini “pek” düşünmezler; ana-babalarını da “pek” arayıp-sormazlar. İstisnalar kaideyi bozmaz. Onlar da ileride ana-baba olunca anlayacaklar, anlarlar elbet; anlayınca da ana-babaları büyük ihtimalle göçüp-gitmiş olur.
İşte bu durumu, kullukla/kulluk bilinci ile kıyaslayacağım.
Ana-baba, çoluk-çocuk, genç-yaşlı fark etmiyor, kişiler, hangi durumda iseler (zengin-fakir, sağlam-hasta vb.) o duruma nasıl geldiklerini ve (ileride) ne olacaklarını düşünmeden ânı yaşıyorlar, şükretmiyorlar, ya isyan ediyorlar ya da daha çok tamah ediyorlar!...
Biz bir insan olarak, çoluk-çocuğumuzun bizi arayıp sormamasını “dert” edinirken, (biliyorum acâib uygunsuz bir kıyas ama hâşâ diyerek söylemek durumundayım) “acaba” Rabbimiz böyle bir durumu “dert”! edinmez mi?!.
Büyüyünce, çocukları kendilerini arayıp-sormayan ana-babalar, çocuklarını “nankörlükle” suçlarken, akıl bâliğ/âkilbâliğ olmuş bir kulun Rabbini “hatırlamaması = zikretmemesi, O’nu dinlememesi” (başkalarını ya da nefsini dinlemesi) nankörlük değil midir? Nankör kelimesi Farsça, gördüğü iyiliği unutan, iyilik bilmez kimse, demek; bu kelimenin Arapçası münkir ya da küfr/küfrân-ı nimet, verilen nimeti (hizmeti) reddeden, inkâr eden. Münkir ya da küfr, nanköre göre daha ağır/mış gibi (nankörde unutma, münkir ya da küfrde red ve inkâr varmış gibi) gelse de, fiiliyatta pek bişey fark etmiyor; ikisi de kadir-kıymet bilmiyor.
Acaba! bu durumdan da ‘benim kalbim temiz’, ‘ben ne ana-babamı ne de Rabbimi inkâr etmiyorum’ demekle kurtulabilir miyiz?
Ana-babalar, ara ara kendilerini ziyaret eden çocuklarına “evlâdım” diyorlarsa, Rabbimiz (de) elbette Kendisine ara ara ibâdet eden kullarına da “kulum” der; bunda şüphe yok.
Ama,
Ana-babalarına “düşkün” çocukların, ana-babaları (ebeveynleri) nezdindeki durumları bibaşkadır, değil mi?!.
İşte aynen bunun gibi, Rabbine “düşkün” kulların Rableri katındaki durumları da “böyledir”!.
O, en merhametli ana-babalardan çoook daha merhametlidir.
Sizce yanlış bir kıyas mı yaptım? Niyetim, anlamayı kolaylaştırmaktı; niyetimi O biliyor ve O beni anlıyor.
O’ndan başka kim, bizi tam ve mükemmel bir şekilde anlayabilir ki?!. Bize çok yakın olan eşimiz ve çocuklarımız bile çoğu zaman bizi anla(ya)mıyor, değil mi?!.
Yorumlar
Yorum Gönder