HARF-İ CER'LER

Arapça’da harfler şemsî ve kamerî diye ikiye ayrılır; harflerin tek başlarına bir anlamı yoktur, en az iki harf bir araya gelerek bir anlam oluşturur, ‘huruf-u mukattâ’lar ayrı ayrı harf kabul edilir; onlara sesi de harekeler verir. Harf-i cerlerin de tek başlarına bir anlamı yoktur; harf-i cerler isimlerle, fiillerle ve zamirlerle kullanılır; onlar fiillerin anlamında değişiklik yaparlarken isim ve zamirlerde “konum” bildirirler.

Fî, içinde; alâ, üstünde; an, den/dan, uzakta; ilâ, e/a, ...e doğru; li, için; bi, ile; ilâ ahir... diye anlamlandırılsa da onlar (harf-i cerler) cümlenin bağlamı ve anlamı ile gerçek anlamlarını kazanırlar.

Cer, bişeyin bişeyi çekmesi, sürüklemesidir; ismin başına harf-i cer gelirse, o isim mecrur (kesre/esre) olur. Arapça’da ötre/merfu, fâillik alâmeti; mensub/nasb/üstün, mef’ulluk alâmetidir; fâil, özne; mef’ul, nesne/tümleçtir. Cer atölyesi, trenlerin (vagonları çeken lokomotiflerin) tamir edildiği yer için kullanılır.

Ben bu yazıda ‘fî’ (içinde) harf-i cer’ine yer vereceğim. 

Dünyanın içindeyiz, dünyadayız ama dünya bize (göre) dış. 

Fî sebîlillah, Allah yolunda, Allah Rızası için, Allah’ın dini için, Allah uğrunda gibi anlamlara gelir.

Fî, bir mekânın içinde olmanın yanında, bir davanın (misyonun, fikrin, dinin vs.) içinde olmak anlamına da gelir; ‘ve mâ ceale aleyküm fî-ddîni min harac = dinde size zorluk yüklemedi’deki gibi (22/Hacc, 78.); aynı âyet “ve câhidû fillahi haqqa cihâdih... = Allah’da (Allah içinde!!!) = Allah yolunda gerektiği gibi = hakkıyla cihad edin... ” de der.

İlâ, yönelişi; fî, orada bulunuşu ifâde eder. Biz buna Türkçe’de ismin hâlleri (e/a, de/da, den/dan gibi) diyoruz; okulda, okula, okuldan gibi.

İç’i (içinde’yi) belirleyen nedir?

Yukarıdaki cümleyi tekrarlıyorum. Dünyanın içindeyiz, dünyadayız ama dünya bize (göre) dış. 

Karpuz (bize göre) dışarda (bizim dışımızda); karpuzun kabuğu, onun dışı; çekirdeği onun içi/içinde; karpuz da dünyada (dünyanın içinde)... vs.

Karpuzun kabuğu mesabesinde olan derimiz bizim dışımız (mı?), sözgelimi çekirdeğimiz bellesek, akciğerimiz ya da kalbimiz içimiz (mi?). (Sahi, bizim çekirdeğimiz ne?!)

‘İçi dışına çıkmak’ deyimini, kusma/mide bulantısı, iğrenme olarak değil de mecazî ya da ironik kullanamaz mıyız?

“İçi-dışı bir” deyimi ile neyi kastederiz? Münafıkça (ikiyüzlü) davranmayan, art niyeti olmayanı, değil mi?

Zâhir-bâtın ikilemi de ne demek? İç-dış, açık/alenî-gizli/saklı, görünen-görünmeyen mi?

Bişeyin içinde olan, o şeyin dışında olamaz mı?

...

Yaratılmış/sınırlı/sonlu varlıklar için iç-dış (içinde-dışında), gizli-açık, görünen-görünmeyen, vb. ikilemler (dualiteler), sınırlar/sınırlamalar kaçınılmazdır.

Ama,

Yaratıcı, Mükemmel “Varlık”! için bu tür ve hiçbitür sınırlama olmaz; O, Münezzeh’tir. Münezzeh’lik, mutlak nezihlik, mutlak temizliktir. O’na göre O, hem her şeyin, herkesin içinde hem de her şeyin, herkesin dışındadır; Müteâl’dir, Tebârek Teâlâ’dır; bize göre ise O, Huvel-Evvelü vel Âhiru vez- Zâhiru vel-Bâtınu ve ... leHu-l Esmâ-ül Hüsnâ olan Allah’tır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET