ÖNE ÇIKAN İKİ HASLET : DÜRÜSTLÜK ve VEFÂ

Abdulmuttalib, hicretten sonra adı Medine olan Yesrib’de  doğdu. Babası Gazze’de vefat etti, 7-8 yaşlarına kadar annesi ile Yesrib’de yaşadı, sonra amcası Muttalib onu Mekke’ye getirdi; Mekkeliler onu Muttalib’in kölesi zannettiler ve ona Abd-ul Muttalib lakâbını verdiler.

Abdulmuttalib’in ikiz kardeşi Ümeyye b. Abd-uş Şemş’tir; onun oğlu Ebû Süfyan’dır; bir kaç göbek yukarıda Haşimîler (Hâşimoğulları/Kureyş), Hâşim b. Ebû Menâf’ta birleşirler.

Abdulmuttalib’i amcası yetiştirdi, ölümüne yakın kabilenin idaresini ona devretti; zemzemi yeniden o keşfetti. (Çölde su bulunmaz bir nimettir!.) Kâbe’yi yıkmaya gelen Ebrehe ile o “müzakere” etti. ‘Ben develerin sahibiyim, Kâbe’nin Sahibi O.’ dedi. Bence onda bir haniflik vardı. Suyu da herkese, özellikle Kâbe’ye gelen hacılara bedavaya veriyordu; sikâye kurumunu o icat etti.. gençliğinde kendi kabilesinin baskıları o kadar ağır olmalıydı ki, --o zaman tek oğlu Haris vardı, on oğlum ol(ur)sa (sanki İbrâhim gibi) birini “Sana”! kurban edeceğim demişti. Onuncu oğlu Abdullah’tı, Efendimizin babası. Allah, onun kurbanını 100 deve karşılığı “satın aldı” da âlemlere Hz. Muhammed’i gönderdi. 

Abdulmuttalib’in on oğlu (Ebu Tâlib, Hamza, Abbas, Zübeyr, Dırar, Mukavvim, Hacl, Hâris, Ebû Leheb ve Abdullah) altı kızı (Ümmü Hâkim, Beyzâ, Atika, Berre, Ervâ, Safiye) beş hanımı (Fâtıma, Nuteyle, Hâle, Semrâ ve Lübni) vardır. Ebû Talib ve Abdullah Fatımâ’dan; Ebû Leheb Lübnî’den; Hamza Hâle’dendir.

Abdulmuttalib, vefat etmeden oğullarının huzurunda, torunu Muhammed’e kendisini kime emanet edebileceğini sordu. Ebû Leheb mi, Abbas mı, Hamza mı, Ebû Talib mi, dedi. Efendimiz kalktı Ebû Talib’in boynuna sarıldı. Ebû Talib : “Babacığım, hiç merak etme! O’nu öz çocuklarımdan hatta kendi canımdan bile değerli bileceğim.” demişti. Abdulmuttalib, 82 yaşında Mekke’de vefat edince, yerine oğlu Ebû Talib geçti.

Ebû Talib’in ise dört oğlu (Tâlib, Âkil, Câfer be Ali) iki kızı (Ümmü Hâkî ve Cümâme) vardır.

Efendimiz Ebû Talib’in emanetine verildiğinde 7-8 yaşlarındaydı. Koyun güttü, çobanlık yaptı. 10-12 yaşlarında amcası ile Suriye’ye, Yemen’e ve yakın-uzak panayırlara ticaret amacıyla gittiği biliniyor. Ebû Talib, ‘reis’ti ama ekonomisi o kadar iyi değildi, Efendimiz evin geçimine elinden gelen katkıyı yapıyordu. Ebû Talib ve eşi Fatımâ binti Esed; --ki Efendimiz ona “annemden sonra annem” demişti; o, hicretin ilk yılında Medine’de vefat edince (Efendimiz) ona sırtındaki gömleğini çıkarıp kefen yapmıştı--; O’nu çocuklarından ayırmıyor, gözü gibi bakıyorlardı, O’nsuz sofraya oturmuyor, önce O’nu doyuruyorlardı.

Efendimiz, ticarette deneyim kazanınca, Hz. Hatice vâlidemizin ticaret kervânını emanet aldı ve iyi kazanç sağladı; Hz. Hatice vâlidemizin de güvenini kazandı; O zaten El-Emîn’di. Hacer-ül Esved’in yerleştirilmesi esnasında da O, kabileler arası savaşı önlemişti. Hılf-ül Fudûl’e de (Mekke’de haksızlığa uğrayan kişilerin hakkını savunan kurul) üyeydi. Bu girişimi, kızıl tüylü deve sürülerine değişmem diyecek ve daha sonra bunun İslâm’a da uygunluğunu söyleyecekti.

Bir önceki yazıda Efendimiz Hz. Hatice vâlidemizle evlenince mesaisinin büyük çoğunluğunu eşine ve tefekküre verdiğini söylemiştim. Tefekkür hâli bir tür dertti, bu dert sakinliği, sessizliği ve uzleti (toplumdan/insanlardan uzak kalmayı) gerektiriyordu. Bunun için Mekke’den yaklaşık 5 km uzaktaki Cebel-i Nur dağındaki Hira’yı (mağarayı) seçti. Bir mağaradan (!) başka bir mağaraya geçti!..

İlk mağarada insanların bedenleri de ruhları da hapisti. Zulm, açlık, sefalet, cehalet diz boyuydu. Güçlü olan haklıydı. Kölelik sıradanlaşmıştı. Kabileler kendi aralarında savaşıyordu. Her kabilenin bir putu vardı; bu aynı zamanda putlar savaşıydı. Allah'ın Evi, İbrâhim’in Makâmı putlara mekân olmuştu...

İkinci mağara, “huzur makâmı” idi!...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET