DUYULAR

Duyular, dış dünyamızdaki canlı ve cansızları (kişi ve nesneleri) “tanımamız” için bize verilen araçlar/aletlerdir. Tanıma sözcüğü, burada bilmeden önceki hâli ifâde ediyor. Duyu dışı araçlarımızdan olan aklımız devreye girerse bu tanıma, bilmeye; kalbimiz devreye girerse bu sefer bu iş, tekrar tanımaya döner ama bunun ilk tanımaya göre çook farklı olduğu söylenir.

Duyularımız :

1. Dokunma : Arada boşluk bırakmama ama her yanımızla değil küçük bir yanımızla (parmağımız ya da elimizle onun da küçük bir yerine/yanına) dokunma/değme. Üç boyutlu dünyada tanımak istediğimiz şeylerin ya da kişilerin her yerimizle her yerlerine dokunmamız imkânsız. 

2. Görme : Tanımak istediğimiz şeyin ya da kişinin kendini değil görüntüsünü gözümüzden içeri almamız.

3. İşitme : Tanımak istediğimiz şeyin ya da kişinin kendini değil sesini kulağımızdan içimize almamız.

4. Koklama : Tanımak istediğimiz şeyin ya da kişinin kendini değil kokusunu burnumuzdan içimize çekmemiz; kokmuyorsa, sözgelimi  yakarak! (burada kişi değil şeyler kast edilmiştir) yanık kokusunu almamız.

5. Tatma : Tatmada tanımak istediğimiz şeye ya da kişiye o kadar yakın oluruz ki, onu âdeta sahipleniriz, hamsa/çiğse pişiririz (yetiştiririz), onu yenecek hâle getiririz, “tadına bakarak midemize indiririz.”!.

...

Kişi ateşin ne olduğunu, ne menem bişey olduğunu dört duyusu ve aklı ile öğrenemiyor ama ille de öğrenmek istiyorsa, bunun en iyi ve tek yolu, ona dokunması, onda yanmasıdır. 

Öğrenmenin biçook yolu var. Görerek öğrenme. Duyarak/işiterek öğrenme. Dokunarak/yaparak öğrenme = Kinestetik öğrenme... bu öğrenme türleri hafızaya da yansır ve denir ki, ‘şu kişinin görsel hafızası çok kuvvetli’ vs...

Beş duyusu “tam kapasite” ile çalışan insan neredeyse yok gibidir. İnsan, bir duyusunu kaybetmeyince (örneğin görme), öteki duyularındaki kapasiteyi fark edip geliştiremiyor!.

...

Bunlara dış duyular deniyor. Bir de insanda iç duyuların olduğundan bahsediliyor. Sezme, bizdeki deyişle mâlim (mâlum) olma ya da içe doğuş gibi  “bilişler”, iç duyularla olsa gerek; ama dış duyularının hakkını veremeyen, oradan onu iç duyularına bağlayan aklını (soyutlama yeteneğini) kullanmayana iç âlemin sırları açılmıyormuş.

Bilim, dış duyularla yapılır; iman, dış duyuları ve aklı kullanarak iç duyulara doğru yapılan yolculukmuş.

“Bilenler” öyle diyo.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET