MANİPÜLASYON

Bu kavramla Yüksek Lisansta tanıştım, Doktorada kılcal damarlarına kadar indim. Manipülasyon, kişiyi farkında olmadan bir amaca/hedefe, yöneltme ve yönlendirmedir; medya bunun için vardır. Trilyonlarca dolarla dönen koskoca medya, manipülasyon olmadan ayakta duramaz; onun arkasında ona destek veren bir sürü sektör var; gıdadan savunma sanayiine, eğitim sektöründen sağlık sektörüne kadar...

Reklâmlar, diziler, hatta tartışma programları “belli bir hayat tarzını, yaşam biçimini” izleyicilere manipüle ederler.

Manipülasyon açıktan yapılmaz; açıktan yapılana propaganda denir, gizli, rafine ve çook sofistike yapılır, hissettirilmez.

Manipülasyon, kişilerin özgür iradelerine yapılan sinsi saldırıdır; onların kararlarını yönlendirmeyi (etkilemeyi) amaçlar.

Modern insan, her ân her yerde manipülasyon sağanağı altındadır.

Pekiî, bu sağanaktan nasıl korunulabilir de “kendi” olunabilir?

Uyanık kalarak. Eleştirel bakarak. Sorgulayarak. Kendi bilincimize sahip çıkarak. Tuzağı/oyunu fark ederek...

İyi de, bütün bunları nasıl yaparız?

Kişinin bütün bunları yapabilmesi için önce her şeyden “şüphe etmesi” gerekir. Biliyorum sürekli şüphe halinde de yaşanmaz; sürekli şüphe, insanı manyak eder ama şüphe olmadan da sorgulama olmaz, doğru bulunmaz. İnanmak için bile önceden “inandığımız tanrılardan” şüphe etmemiz gerekir ki, “Son İnandığımız Tanrı” bize “güven” versin.

Böylesi bir tiynete sahip bir insan “Son İnandığı Tanrı’dan” da şüphe etmez mi, diye bir soru sorulabilir. Eğer kişinin “Son İnandığımız Tanrı” da özüne/fıtratına (yaratılışına, yapısına, karakterine) uymuyorsa, eder; ama ona güven veriyorsa, güvenir = iman eder. İslâm, böyle bir imanı değerli bulur ve buna ‘tahkîki iman’ der; öbür iman ‘taklîdî iman’dır.

Ayrıca, ‘tahkîki imana’ sahip olanın imanı, statik, durgun bir iman değildir; “Tanrı’sı” da “sınırlı ve sonlu bir Tanrı” değildir, “tüketilemezdir.”!.

O Tanrı, O’nun gönderdiği din ve Elçi, kimseyi manipüle etmez; doğru olana, doğru yola, kurtuluşa çağırır; diğer çağırıcılar gibi kendi menfaatlerine çağırmaz.

“Ey Nebi! Biz Seni tanık, haber veren ve uyaran (uyarıcı) olarak gönderdik. O’nun izni ile O’na (Allah’a) çağıran ve aydınlatan bir kandil olarak (gönderdik). Mü'minleri müjdele! Onlar için Allah’tan büyük bir lütuf vardır.” (33/Ahzab, 45-47.)

Günde kaç saatimizi (pardon dakikamızı) bu çağrıya, kaç saatimizi bizi manipüle eden öbür çağrılara (televizyonlara vb.) ayırıyoruz, veriyoruz?!.

Öbürleri bizi ateşe çağırıyor; Bu, kurtuluşa!. 

“Hayye ale’s Salâh. Hayye ale’l Felâh.”

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET