BEN

Herkes kendini ben olarak tarif eder; her ben özeldir;  ben’leri özel yapan “içindekilerdir”!.

Benin içi olduğu gibi dışı da vardır; benin dışı bedendir; bedene “yabancı misafir” alırsak, ben kirlenir, kendine yabancılaşır.

Ben bedeninin/evinin ev sahibi, kişinin kendidir ve bu beden/ev ona emânet verilmiştir; intihar (bedeni/evi yıkmak, yok etmek) yasak olduğu gibi o eve, yapısına uymayan misafirleri (şeytanları, kötü düşünceleri) almak da yasaktır.

Ben, bedenle (evle) ruhun (istek-arzu, düşünce ve inançların) uyumlu birlikteliğidir.

Gerçek ben, ara ara ‘evde kim var’ diye soran ve evde yabancı misafir barındırmayandır. Ben, kendine yabancı olan misafirle yaşarsa, ona benzer, zamanla onu sevmeye başlar; ben’e iyi gelen (huzur veren) misafir, onun ustası/yapıcısı, Yaratıcı’sıdır ve O Yaratıcı’nın dostlarıdır; O/nların dışındakiler onu sıkar, bunaltır. 

Şöyle bir örnek vereyim. Çook sevdiğiniz, çook değer verdiğiniz biri ile “beraber” olmak istiyorsunuz. Bu beraberlikte onu kırmak istemezsiniz, siz hoşlanmasanız da onun hoşlandığı şeylerden hoşlanır ya da hoşlanıyormuş gibi görünür, o neyle ve nasıl zaman geçiriyorsa o zamanı siz de onunla birlikte geçirirsiniz; aslında siz ona tabiî olduğunuzdan o zaman sizin zamanınız değil, onun zamanıdır. Bu süre zarfında siz, siz değilsiniz; sevginiz uğruna “o” olmuşsunuz, onunla bütünleşmişsinizdir. 

Ama,

Bu sevgi size yabancı bir sevgi ise!. Yanlış kişiye değer vermişseniz!. Evinize (kalbinize) yanlış sevgi koymuşsanız (almışsanız) ben’iniz huzursuz olmaya, yanlış (şeytanca) işler yapmaya başlarsınız. 

İman, doğru düşünce ve sevgilerle ben’i buluşturma, tanıştırmadır; çünkü ben, doğal fıtrattır, yaratıştaki/yaradılıştaki yapıdır; fıtratta değişiklik, ben’i bozar/tahrip eder. Rum, 30 fıtratı, Allah’ın yaratışı olarak görür ve lâ tebdîle li halqıllah, zælike-d dîn-ül qayyım... (Allah’ın yaratışını tebdil etmeyin/değiştirmeyin, işte qayyım/doğru/mukâvim din budur...) der. Ben’i, Yaratıcı’sı ve O’na dost olanlarla buluşturmak ise ben’i tahkim eder/güçlendirir.

Ben, en iyi/en mükemmel bir şekilde kendini inşâ Eden’le anlaşır/uyuşur; ben’e beni (kendini) inşâ Eden’den başkası huzur veremez!.

“... elâ bi zikrillahi tedmainnül qulûb.”

“Onlar, iman edenler ve kalpleri Allah'ın zikri ile tatmin olanlar, huzur bulanlardır. Dikkat edin, kalpler, ancak Allah'ın zikri ile tatmin olur, huzur bulur.

الَّذِينَ آمَنُواْ وَتَطْمَئِنُّ قُلُوبُهُم بِذِكْرِ اللّهِ أَلاَ بِذِكْرِ اللّهِ تَطْمَئِنُّ الْقُلُوبُ

(13/Rad, 28.)

Sadakallahul Azîm.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET