İTAAT

İtaat birine olur; kişi itaat edince kendi özgür iradesi “sakıt” olur.

Bu yargı ilk bakışta doğru gibi görünüyor; böyle görürsek, o zaman kişi itaat edince, kendi özgür iradesini itaat ettiği kişiye mi devretmiş olur, onun iradesine uyar da özgürlüğünü kaybetmiş mi olur?!.

Evet.

Allah’a ve Rasûlüne itaat edende de durum aynı mıdır?

Evet.

Önce şunu ifâde edeyim : Rasül, Allah’a itaat ettiği için Rasûl’e itaat edilir. Allah’a itaat etmeyene zaten Rasül denmez. Rasûl’e itaati meşrû yapan, O’nun Allah’a kayıtsız şartsız itaatidir. 

Pekiî, böyle bir durumda kişisel özgürlük “tamamen” yok mu olmuştur?

Hayır.

Allah dışında (min dûnillah) hiç kimsenin iradesi mutlak (ve doğru) değildir.

Allah dışındakilerin iradeleri doğru ve mutlak olmadığı için, “akletme, seçme ve itaat etme sorumluluğu” akıllı ve iradeli varlıklar olarak bize düşer.

Allah bu konuda (da) bize yardım etmiş, Elçilerini ve Kitâb’lar/ını bize yardımcı (rehber) göndererek merhamet etmiştir. İnsan, sittîn sene akletse, kolay kolay Elçilerin ve Kitâb/lar’ın bize öğrettiklerini öğrenemez.

Artık Elçi gönderilmeyeceğine göre, kimse kimseye itaat etmeyecek mi? 

Edecek elbet, ama bu itaatini Elçilerin ve Kitâb/lar’ın bize öğrettiklerine göre düzenleyecek.

(Kitâb’ın söyledikleri aklın söyledikleri ile çelişmez; ikisinin de kaynağı ilâhîdir, aynıdır.)

‘Ben, kendi özgür irademi kimseye teslim etmek istemiyorum, kimseye de itaat etmek istemiyorum’ diyenler olabilir; onlar, akıllarını Kitab’a uygun çalıştırmazlarsa (akıllarının doğru çalışıp-çalışmadığını Kitâb’a kontrol ettirmezlerse) Müslüman olamazlar, Allah’a ve Rasûlüne itaat edemezler; kendilerine ya da kendi gibilere itaat ederler. Buna din, nefsi ve tağutu ilâh edinme der.

Kişi, Müslüman olmaya karar verince, Allah ve Rasûlünün iradesine teslim olmuştur, artık Allah ve Rasûlü bir konuda karar vermişse, bir Müslümanın o konuda kendi farklı bir görüş  belirtmesi (karar alması ve açıklaması) mümkün değildir. (33/Ahzab, 36.)

Bir Müslümanı Allah’a ve Rasûlüne itaat etmeyen biri yoldan çıkarabilir.

Müslümanın özgürlük alanı, Allah ve Rasûlünün serbest/boş bıraktığı alanlar ile ilgilidir.

Allah ve Rasûlünün serbest/boş bıraktığı alanlar var mıdır?

Elbette vardır. Kitâb ve Sünnet, hayatı ahlâkî ilkelere göre düzenler; onlar (Kitâb ve Sünnet) hayatın her alanına dair ayrıntılar (kanunlar, kurallar, tüzükler, yönetmelikler) va’zetmez; Kur'ân, bir kanun kitabı; Sünnet de bir şablon değildir. Din (Allah), her Müslümanın yaşadığı coğrafî, ekonomik, sosyal, siyasal şartlara (koşullara) uyan geniiiş bir özgürlük = içtihat alanı bırakmıştır; din “tek-tip” bir Müslüman istemez; insanların da Müslümanların da rengi, özellikleri (kişilikleri) ve şartları farklı farkıdır; önemli olan her Müslümanın özünde, sözünde ve işinde Allah ve Rasûlünün belirlediği ahlâk (= din) ilkelerine göre hareket etmesidir. Din, yaradılıştaki ahlâka (hulka, fıtrata) uygun bütüncül düzendir, düzenlemedir; ahlâk da bu bütüncül düzene uyan ilkelerdir.

Müslüman olmayanların ahlâkları (dolayısıyla da iradeleri) düzensizdir. Ahlâk olmadan irade; irade olmadan ahlâk olmaz; bunların ikisi bir arada bulunmazsa sorumluluk oluşmaz; insanın yapıp-etmelerinden doğan sorumluluğun faturası da buna göre belirlenir. Müslüman bunu bilerek, iradesini Allah ve Rasûlünün iradesine uydurur ve ona göre davranır. Kulluk budur; bu tür bir kulluk kölelik değil, aksine “özgürlüktür.”!.

Öbür türlü özgürlük, başıbozukluktur, düzensizliktir; iç dünyayı da dış dünyayı da bozar, mahveder.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET