KUR'ÂN-SÜNNET İLİŞKİSİ

Bu ilişki bir bakıma Kur'ân-Siyer ilişkisi, bir bakıma Kur'ân-Hadis ilişkisidir. Siyer, Efendimizin Hayatı (Biyografisi); Hadis, Sözleri; Sünnet, Söz ve Davranışla Örnekliğidir; Kur'ân, O’nun aldığı İlâhî Vayh’dir, O’na yol gösteren İlahî Rehberdir.

Kur'ân, boşluğa inmemiştir; yaşanan bir hayatın (fiilî bir ortamın) içine inmiştir. Bu hayatın da bir “sünneti” vardı; her ne kadar yazılmamış ve bize kadar gelmemiş olsa da, orada yaşayan insanların da bir “siyeri/biyografisi” vardı ama on(lar)a ya da onlardan birine bir İlâhî Rehberlik (yol göstericilik) yapılmamıştı.

Onlardan birine değil de, niye O’na (Hz. Muhammed’e)! bu yol göstericilik yapılmış, vahiy inmiş/indirilmişti?!.

‘Allah O’nu seçti (= ıstıfâ/mustafa); sen Allah’ın işine mi karışıyorsun’, demekle mesele hallolmuyor!.

Efendimizin Hayatını “geriden, Risâlet öncesinden almamız” gerekiyor ki O, bize “örneklik” oluşturabilsin!. Çünkü şu ân tek tek her birimizin hayatı O’nun Risâlet öncesi yaşadığı hayatından çoook aşağı. O’nu oradan değil de Risâlet’ten itibaren “model-örnek” alırsak, aradaki boşluk/mesafe daha da artar ve O’nun hem anlaşılması hem de örnek alınması zorlaşır.

Hepimiz gibi O da, belli bir ekonomik, siyasî ve kültürel ortam içinde doğdu. Babasını doğmadan, anasını çok küçük yaşta kaybetti; O’nu, dedesi Abdulmuttalib himaye etti ve babası ile anaları aynı olan oğlu Ebû Tâlib’e devretti. Amca Ebû Tâlib, Risâlet’in ilk yıllarında ‘O emaneti korumak için’ çok çaba sarf etti.

O’nun hayatı sadece Risâlet’ten başlamaz; O’na vahiy geldiğinde 40 yaşında idi; 40 yılın ilk 25 yılına dair elimizde epey bilgi (Siyer bilgisi) var ama 25 ilâ 40 yaş arası “oldukça flû”; 40 yaş sonrası daha belirgin, ama bize 40 yaş öncesi de lâzım; bizi büyük oranda dönüştürecek olan O’nun 40 yaş öncesinde yaşadığı tecrübe ve dönüşümdür. Bir insan, 15-25 yaş arasında yetişkin oluyor (hadi Araplar için bunu biraz daha düşürelim) ama 25-40 arasında da olgunlaşıyor, kişiliği ve kimliği oturuyor. 

Ham (olgunlaşmamış)! birine Vahiy gelir mi?!. O, Vahyin (İlâhî Sözün) sorumluluğunu taşıyabilir mi?!.

Efendimizin 25 yaşında Hz. Hatice vâlidemizle evlendiğini, mutlu-huzurlu bir evlilik yaşadığını biliyoruz. Yine bu dönemde ticareti bıraktığını, vaktinin önemli bir kısmını eşine ve çocuklarına ayırdığını da ‘sezebiliyoruz’. İbrâhim hariç tüm çocukları (Kasım, Zeynep, Rukiye, Ümmü Gülsüm, Fatımâ ve Abdullah) Hz. Hatice vâlidemizden; İbrâhim, Mariya’dan (Meryem’den).

Bişey daha ‘sezebiliyoruz’!. Bu dönemde “yoğun tefekkür hayatı” var. Zaman zaman şehirden (Mekke’den) uzaklaşıyor. İslâm öncesi Arap tarihi yazarları bunun da “haniflerin bir sünneti” olduğunu söylerler; hanifler de bu “sünneti” Hz. İbrâhim ya da Hz. İsmâil’den devralmışlar!. (Bknz. Emrah Dindi : Kur’an’da İslâm Öncesi Kültür. Ankara Okulu Yayınları. Bu kitap yazarın aynı zamanda doktora tezi. Akrabası olduğunu düşündüğüm Korkut Dindi’nin doktora tezi de Kur'ân-Siyer İlişkisi üzerine. İki çalışma da mükemmel/harika; tavsiye olunur.)

Nasip olursa konuya devam edeceğim.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET