RADİKAL

Radikal, kökten ve kesin çözümcü; radikalizm, kesin (kökten) çözümü savunan siyasî ideoloji. Bu kavramın dindeki karşılığı fundemantalizmdir ve genellikle ve de yanlışlıkla aşırı dinî/siyasî gruplara (İŞİD, DEAŞ, Taliban, İhvan! vb.) refere edilir.

Böyle bir yazıyı neden yazıyorum? Son yazılarımı okuyanlardan bazılarınız beni de radikal ya da fundamentalist görebilir endişesi/şüphesi üzerine...

Son 7-8 yıldır dini (tabiî ki İslâm’ı), bütüncül/bütünsel bir kurum/sistem (yapı ve düzen) olarak anlamaya çalışıyorum. Dinin inanç, ekonomi, siyaset, ibâdet, âhiret vb. konularda söylediklerini bir araya getirip, ona (dine) bütüncül bakmak, onu daha iyi anlamak ve ondaki tutarlılığı (uyumu) net görmek istiyorum. Bu aynı zamanda, Rabbim benden ne istiyor, benim için nasıl bir sosyal, siyasal, ekonomik vb. düzen kurmak (kurdurmak!) istiyor, benim nasıl olmamı/davranmamı istiyor ve bu düzen nasıl kurulabilir sorularının da cevabı. Bunun için epey çalıştım; âyetlerdeki kelimeler nerede, nasıl, hangi bağlamda, ne anlamda ve neyi amaçlayarak kullanılmış (yer almış; esbab-ı nüzül) ve bu Kitâb neyi amaçlamış, bugün bunun karşılığı ne olmalı, Kitâb’ın ana-fikri nedir, nasıl bir kişi/Mü’min ve nasıl bir hayat istiyor; misyon yüklediği kişilerin görevleri, özellikleri neler olmalı; kurmak istediği düzende Allah Hâkim olmak istiyorsa, bu düzeni kim kurmalı ve nasıl kurmalı, gibi sorular hep zihnimde canlı olarak ve Kitâb Kendisine inen Efendim Muhammed (a.s.)’ın fiilî hayatı (fiilî sünneti) ile de âyetleri karşılaştırarak okudum, hâlâ okuyorum. O (Hz. Muhammed), bu Kitâb’ı nasıl anlamış ve yaşamış, O benim rehberim/önderimse ben bugün O’nu 1500 sene sonra nasıl önder/rehber olarak görebilirim, bunun değişmez ahlakî kodları nelerdir? vs... bugün O’ndan (Hz. Muhammed) bize miras kalan Kitâb ve Sünnet en temel kaynaklarımızsa, bu kaynaklar doğru anlaşılmadan ‘Lâ ilâhe illâ Allah ve Muhammed-ur Rasûlüllah’ anahtar kelimesini (parolasının) söylememin fiiliyatta (bugün benim yaşadığım ama Efendimin yaşamadığı bir hayatta) ne tür bir karşılığı olabilir?. Bu Söz, o günün insanlarını sarsarken, bugün niye sarsmıyor? Neden doğru anlaşılmıyor? Anlaşılıyor ve her yerde İslâm (adâlet, hakkâniyet) hâkim de ben mi bilmiyorum, ben mi göremiyorum?!.

Dünün Müslüman’ının namazı/salâtı, yürürlükteki düzen için “tehlikeliydi” ve onlar onu (o namazı/salâtı) engelliyorlardı (eraeytellezî yenhâ abden ilâ sallâ, 96/9-10.); bugün, benim kıldığım namaz/salât neden “tehlikeli”! değil!. O gün şirk hâkimdi, bugün değil demek, meseleyi anlamaya yetmiyor. Şirkin hâkim olduğu yerlerde de durum farklı değil/aynı; namazı kılanda “namaz bilinci” olmadığı için müşrikler namaz kılanı “tehlikeli” görmüyor!.

(Bu âyet namazın farz kılınmasından önce inmiş bir âyettir; (namaz Mekke dönemi sonlarında, miraçtan sonra farz olmuştur; bu surenin ilk 5 âyeti ilk inen ayetler; sonraki âyetler daha sonra, ama miraçtan önce inmiştir; buradaki namaz/salât, bizim bildiğimiz namaz/salât değil, Allah-u A'lem misyon/maksim/ilke, duruş/tavır, kabulleniş anlamındadır; bizim bildiğimiz namaz/salât da bunun “görünümü/göstergesi ve sunumudur”.)

Kur'ân’ı kendi bütünlüğü ve Efendimizin örnek-pratik hayatı (fiilî sünneti) açısından okur-anlarsak, bu dinin/yapının/düzenin merkezinde Kral/Melîk olarak Allah’ın olduğunu, O’nun yeryüzündeki temsilcilerinin Elçiler (Nebîler) olduğunu (RasûlüHû) ve O/nlar/a destek veren (‘Allahümme salli alâ seyyidina Muhammed’ diyen, salâvat getiren) insanlar (ki bunlar Müslümanlar/Mü’minlerdir) olduğunu görürüz. Nebîlik müessesesi sona erdiğine göre bugün bu görev Müslümanların, Mü’minlerin omuzlarındadır; onlar yeryüzüne Allah’ı Kral/Melik yapmalı, O’nun dinini hâkim kılmalılar ama bu bilinç/bu şuur ne yazık ki bugünün Müslümanlarında, Mü’minlerinde yok; onlar İslâm’ı/dini sistemli bir din/düzen olarak görmüyor, camiye ve vicdana hapsediyor, ölülerini defnetmek ve onların arkasından duâ etmek ve “sosyal statü kazanmak” için “kullanıyor”!.

Ama,

Sistemli canlı/dinamik, değiştirici/dönüştürücü, inşâ edici bütüncül bilinç/şuur, Kitâb’ın sahifelerinde, Efendimizin örnek hayatında (sünnetinde) hâlâ diri/canlı. Bu canlılığı keşfedene, insanlara bu bilinci işaret edene bugün, radikal, fundamentalist diyorlar; onlar “tehlikeyi” görüyorlar ama biz görmüyoruz!.

Ayrıca bu radikal, fundamentalist ismi/sıfatı onların uydurması; İslâm’daki bu canlı ruhu gören ve bu bilince sahip olanlar, kendilerini Rablerinin tanımladığı gibi Müslüman/Mü’min olarak tanımlıyorlar; bu isim/tanım, taâ ilk insandan (Âdem a.s.’dan) beri aynı ama bu ismi yaygın kılan İbrâhim babamız (Bknz. 22/Hac, 78.) ve Efendimiz; cümlesine salât ve selâm olsun. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET