NAMAZ

Bazı kelimelerin ses (fonetik) yapısı ve etimolojisi, semantiği ve epistemolojisi (anlamı, içeriği) ile akrabadır; namaz kelimesinde ben bu akrabalığı göremiyorum. 

Latince ve de özellikle Arapça’da bu akrabalık belirgindir, namaz Farsça olduğu için bu ilişki açıkça görülmüyor, sezilmiyor; belki de bu benim Farsça bilmediğimdendir. Namazın Arapçası Salât; salâtın fonetiği/sesi ile etimolojinin (kelime kökünün) ilişkisi, anlamına/semantiğine yansır.

Nasıl yansıdığını bu yazı ortaya koyacak.

Salât kelimesinin kökü : Salâ; salât, tâ-i merbûtalı isim hâli. Salât, iki şekilde yazılır : صلات  ve صلوة . Fiil hâli, sallâ (صلى). Ona ses yönünden akraba kelimeler : Vesala/Yesılu ( وصل/ يصل), anlamı : birleştirmek, ulaştırmak, ilişki kurmak, yaslanmak, dayanmak... Salâ/Yaslî, ateşte kızarmak, ateşe dayanmak. Vasl/un, vuslat, bağ/bağlantı; vısl, azâ, organ, eklem. Salavât (صلوات), hem salâtın çoğulu hem Efendimize salavât getirmek, destek vermek.

Şimdi bu kelime/ler Kitâb’ta hangi anlamlarda kullanılıyor ona bakalım.

111/Tebbet, 3, ‘seyeslâ nâran’ der, o (Ebû Leheb) ateşe yaslanacak (girecek), ateşte (balık gibi!) kızaracak!. Bu kelimenin türevleri (yeslavne/hâ, nuslî/hi, sâlû, sâlin, sallû/hu, lesâlû ve yeslâ) Kitâb’ta 25 yerde geçer.

Sala/ve ya da Sala/ye’den türeyen Salât 99 yerde geçer; anlamı : bağışlanma, duâ, salavât, destek almak için bağlantı/bağ/ilişki kurmak demektir. Ahzab,  43 ve 56’da yusallû ve yusallûne kelimeleri açıkça destek vermek manasındadır. 

“Allah ve melekleri, sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için size salât etmektedir. O, Mü'minlere karşı çok merhametlidir.”

هُوَ الَّذِي يُصَلِّي عَلَيْكُمْ وَمَلَائِكَتُهُ لِيُخْرِجَكُم مِّنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّورِ وَكَانَ بِالْمُؤْمِنِينَ رَحِيمًا

“Kuşkusuz Allah ve melekleri, Nebi'ye salât ederler. Ey iman edenler! Siz de O'na tam bir bağlılıkla salât edin.”

إِنَّ اللَّهَ وَمَلَائِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلَى النَّبِيِّ يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا صَلُّوا عَلَيْهِ وَسَلِّمُوا تَسْلِيمًا

Buradaki salâtlar namaz kılma anlamında olamaz; Allah ve melekleri Nebî’ye namaz kılmazlar!; destek verirler.

107/Maûn, 4 ve 5’deki “feveylün lil musallîn, ellezîne hüm an salâtihim sæhûn” ise sahtekârın salâtını, onun salâttaki sahtekârlığını açığa vurur. O, Rabbe (Allah’a) değil sahte bir dayanağa/temele dayanmakta ama Rabbe (Allah’a) dayandığını iddia etmektedir!. Rabbe (Allah’a) dayandığını iddia eden, dini yalanlar mı, öksüzü itip-kakar mı, yoksulu doyurmaya ön-ayak olmaz mı?!. Hayır, hayır!, o, namazla/salâtla gösteriş yapmakta, Müslümanları aldatmakla, dini yalanlamakta, namazın/salâtın ne olduğunun farkına varmamakta!... 

Yazıklar olsun ona; onun kıldığı namaza = feveylün lil musallîn; sahtekâr o!.

Namaz/salât, musallîni (namaz kılanı) Allah’a bağlar, O’ndan güç sağlar. Namaz/salât, Müslüman’ın/Mü’min’in Rabbi karşısındaki “esas duruşu”, O’ndan “emir” ve (ma’nevî) destek/güç alışıdır.

Namazdaki/salâttaki Kıyam, okunan Kur'ân = Kıraat, Rukû = O’nun Huzurunda Eğiliş ve Secde Ediş = Yere Kapanış = Mahvoluş, Kıble = O’na Yöneliş, ... nedir sizce?!.

Bir sæhûn (oyun) mu?!.

(Sæhûn kelimesi bir de 51/Zariyat, 11’de geçer. Cehalet ve şuursuzluk (gaflet) anlamındadır. Sehv/yanılma (secdesi) de bu kök ama sehv, bilmeden, hatâen yapılan şuursuzluktur; daha çok unutkanlık ve ihmâl demektir.)

Namazın/salâtın içinde bilmeden (sehven) bir yanlış/hata yapınca secde ediyoruz da, namazın/salâtın kendisini bilmiyorsak, namazın/salâtın kendisinin şuurunda değilsek niye bir secde yapmıyoruz?!.

Hangisi daha büyük yanılgı?!.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET