TAVZİH

Şerh de diyebilirdim; şerh, bir metni açma, onu parçalarına (unsurlarına) ayırma, yarmadır; tavzih, bir meseleyi açma, açıklığa/aydınlığa kavuşturma, vuzuh işlemini yapmadır.

Şefaat yazısı iyi anlaşılmamış ya da ben müphem yazmış olacağım ki, tavzih gerekli oldu.

‘Ne yani!, biz (hastalanınca) hiç ilâç kullanmayalım, doktora gitmeyelim,  bir şefaatçi edinmeyelim mi?’ diye soruluyor.

Elbet kullanacağız, derdimize çare (şifa) arayacağız ama aradığımız şifayı Allah’tan bileceğiz.

Allah bize “doğrudan” şifa olmaz!.

O, bizim hayatta kalmamız için nasıl gıdalar (rızıklar) yaratmışsa, hastalandığımız zaman da bir takım şifalar yaratmıştır; bu şifaları O’ndan bilmez de onların kendilerini şifa olarak görürsek, yanlış yaparız. Bu şifaların meşrû olmasına dikkat etmek zorundayız; meşrûiyyetin kaynağını O’na atfetmezsek, yine yanlış yaparız. 

Ne demek istiyorum?

Sözgelimi ben (maddî-manevî) hastalığa yakalandım; Gerçek Şâfî’yi unutarak, bir ot/ilaç içtim, bir doktora, bir şefaatçiye gittim; o beni iyileştirdi (bana iyi geldi) dersem, tehlikeli bir yola girmiş olurum; zamanla o şey ve o kişi, benimle Rabbim arasına girer ve beni yoldan çıkarır. 

Tarihte (ve günümüzde) ateşe, ineğe, şeytana tapanlarla; suyu ‘kendinde büyük bir mûcize’ olarak görenlerle; ‘falanca adam/velî beni iyi etti, seni de iyi eder’ diyenler arasında mahiyet açısından ‘pekbifark’ yoktur.

Ateş de inek de su da şeytan da o velî/adam da O’nun kuludur.

Şeytan da mı O’nun kuludur?, denirse, evet derim ama o, O’nun âsî kuludur; o âsî kulu olmasaydı mutî (ﻣﻄﻴﻊ), mu’tî ﻣﻌﻄﻰ)) değil, kullar nasıl bilinecek, nasıl ortaya çıkacaktı?!.

Âsî kullar için cehennem; mutî ve mu’tî kullar için cennet var edilmiştir. Mutî (ﻣﻄﻴﻊ), itaat eden, itaatkâr; mu’tî (ﻣﻌﻄﻰ), veren, îtâ eden demektir; Allah, mutî (ﻣﻄﻴﻊ) değil ama Mu’tî (ﻣﻌﻄﻰ)’dir.

Şifayı mutlak anlamda otun, ilacın, doktorun, velînin verdiğini düşünürsek, başka türlü bir dünya tasavvurumuz olur ama şifayı bunlarla Allah’ın/Rabbimizin verdiğini düşünürsek çok daha başka türlü bir dünya tasavvurumuz olur.

Mesele, ‘takılıp-kalmama’ meselesi. Rabbimiz bizim basit şeylere ‘takılıp-kalmamızı’ istemiyor; bizi sürekli “daha yüce ve değerli Olan’a, (olanlara!)” yönlendiriyor.

Umarım mesele biraz daha fazla vuzuha kavuşmuştur.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET