MAHREMİYET

Mahrem : haram, yasak; zıttı nâmahrem : haram, yasak olmayan; muharrem, yasaklanmış. Biz mahrem ve nâmahremi genelde evlilik ile ilgili konularda kullanırız (nâmahremi haram diye biliriz. 'Değmesin mâbedime nâmahrem eli'ndeki nâmahrem, mecâzî ya da ironik kullanımdır; Âkif'in nâmahremi bilmemesi mümkün değildir) oysa, bu iki kavramın kişinin meymenetliliği ve meymenetsizliği ile de ilişkisi vardır. Meymenetli olmak, uğurlu, sağduyulu, kutlu, akıllı ve mübarek olmayı; meymenetsizlik de bunun zıttını ifâde eder. Ashab-ı meymene, kutlu, mübarek olanlar, amel defteri sağ yanından verilenler demektir. “O ashab-ı meymene (sağın adamları), ne mutludur/ne kutludur o ashab-ı meymene; ashab-ı meşeme, ne uğursuz/ne bahtsızdır (bedbahtır) o ashab-ı meşeme.” (Bknz. 56/Vâkıa, 8-9.)

Mahrem, aynı zamanda kişiye özel sırlardır, kişinin en özel yanıdır; onu en özel bildiği/gördüğü kişilerle paylaşabilir; evlilikteki mahremiyet bunu ifade eder.

Kişinin özel duyguları ve düşünceleri de mahremdir; onları kimse ile paylaşmak istemez; eşi dahil!..

Ama!,

Kişinin Rabbine hiçbir şey mahrem olmaz. “O, sînelerin özünü bilir = inneHû alîmun bizæt-is sudûr.”

Her şey herkese açık olsaydı, mahremiyet diye bişey olmazdı; açık olmadığına göre mahremiyete riâyet etmek gerekiyor; etmeyenler de hayvanlar gibi yaşıyor.

İçimizden geçen duygu ve düşünceleri herkes bilseydi, bilinenin aksine özgürlük diye bişey olmazdı. Özgürlük, kişinin özgürlüğüdür, kişiye ait özgürlüktür; kişinin her şeyini herkes bilirse, kişiye özgü, kişiye ait bişey kalmaz; kişinin her yaptığı, yaptığı o şeyi neden yaptığı herkesçe bilinir hâle gelir; bu durum kişiyi özel olmaktan çıkarır, umuma açar; umuma açılan biri de umumun kullanımına açıktır; onu umum idâre eder hâle gelir!.

Sırrın fâş edilmesi, kişinin özgür davranmasını engeller; kişiyi zor durumda bırakır; onu istismara açık hâle getirir.

Neyin sır olduğunu bilmek, böyle bakınca neyin haram olduğunu bilmektir ve mahremiyete riâyet etmektir.

Allah’a hiçbir şey haram olmaz; O, haramı bizim iyiliğimiz ve mutluluğumuz için koyar ve kendi aramızda mahremiyete riâyet etmemizi ister; ki, insanlar bizi kötü emelleri için kullanmasın, bizimle oyun oynamasın, bizi istismar etmesin/sömürmesin ve kula kul olmayalım.

Allah, her şeyi bildiği hâlde bu bilgisi ile kimsenin kötülüğünü istemez, kimseyi kötüye kullanmaz; O’nunla aramız kötü olsa bile!.

Ama, sır verdiğimiz (sırrımızı paylaştığımız) dostlarımız ve eşlerimiz Allah’tan korkmazlarsa, onlarla aramız kötü olunca arkamızdan kuyumuzu kazmaya kalkarlar.

Mahremiyete riayet, kişiyi başına gelecek kötülüklerden korur; Allah haramları bunun için va’zetmiştir.

Mahremiyetin zıttı aleniyettir; mahremiyet alanı dar, aleniyet alanı geniştir;  geniiş aleniyet alanı --ki bu alan helâller alanıdır-- dar mahremiyetler alanını sınırlar. Özgür olacağız diye! bu dar/sınırlı alandaki mahremiyete/harama (yasağa) riâyet etmeyenler, kendilerini istismara, kullanıma, sömürüye açık hâle getirirler ve yine özgür olacağız diye kula kulluğa mahkûm olurlar; şeytan, çoğu kez bu alanı kullanır; çünkü bu alan insanlara cazip/çekici gelir.

İnsanların gizli yanlarını, özel hayatlarını araştıranlar (tecessüs edenler), şeytanla işbirliği (amaç birliği) yapanlardır.

Son söz :

Kişinin sadece Allah ile, Rabbi ile paylaşacağı --paylaşmaması mümkün mü?!-- (başka kimse ile paylaşmayacağı) çook özel duyguları, bilgileri ve deneyimleri de olmalıdır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET