ACZİYET

Acziyet için bir önceki yazıda gücü yetmemek, bişey yapmayı becerememek demiştim. Âciz, kelimesini biz iki anlamda kullanırız : 1) Gerçek anlamı ile 2) Kinayeli anlamı ile. Gerçek anlam, gerçekten âcizliktir; kinayeli anlam ise beceriksizliktir. Beceriksizlik, gücü yettiği hâlde yapamamadır; bu, bir yanıyla o şeyi yapmak için ya da bağımlılıktaki gibi yapamamak/bırakamamak, terk edememek için çabalamamak; bir yanıyla da kendine güvenememektir.  Her iki hâl de kişi merkezlidir. Kişi bu iki hâli yaşıyor, işin içinden çıkamıyorsa, bibaşkasından “yardım ister/çağırır.”, ‘bana yardım edebilir misin?’ der.

Duâ da bir yardım çağrısıdır.

Duâ, Allah’ı çağırmadır. Allah, bu yardım çağrısına nasıl gelir, kulun duâsına nasıl icabet eder?

“Kendi” mi gelir, yoksa birilerini mi gönderir? Elbet birilerini gönderir. Onlardaki güç ‘O’nun Gücü’dür.

Her şeyde ‘O’nun Gücü vardır ama o şeylerde O yoktur.’!.

Bir ağaç O’nun Gücü ile büyür, yeşerir, meyve verir ve kurur; rüzgar O’nun Gücü ile eser; güneş O’nun Gücü ile doğar; yağmur, kar O’nun Gücü ile yağar...

Kâfir ya da Mü’min hiç fark etmez insan O’nun Gücü ile yaşar. Kâfir, bu Gücü fark etmezken, daha doğru bir tabirle inkâr ederken; Mü’min, bu Gücü fark eder ve bu Gücü dikkatli kullanır. 

O’nun Gücü bütün kâinata yayılmıştır. O, Gücünü keserse kâinat mahv olur, yok olur.

O, herkese ve her şeye istediği kadar güç verir; kul isterse o gücü artırabilir.

Bişeye gücümüz yetmiyorsa, O’ndan güç istemekten başka çaremiz yoktur; eğer samimî isek O bize maddî ya da manevî güç gönderir.

“Göklerde ve yerde olanlar, O’ndan isterler. O, her gün bir şe’nde/ işdedir.”

يَسْأَلُهُ مَن فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ كُلَّ يَوْمٍ هُوَ فِي شَأْنٍ

(55/Rahmân, 29.)

(Buradaki gün, bizim bildiğimiz gün (24 saat) değil, o günün başındaki külle ona her ân (her zaman) anlamı verir.)

O’nu hesaba katmayarak O’nun dışında (min dûnillah) bigüçten yardım istemek, her gücü, güçlü bilmek ya da hangi güçten güç alacağını bilmemek; birinde karar kılmak da onu ilâh bilmektir.

Bu, insanın kendini güçlü bilmesine benzer. İnsanın ‘kendinde’ bir güç var mıdır; insan gücünü yediği gıdalardan almıyor mu? Gıdalar nereden alıyor, topraktan; toprak nerden?.... bu sebep zincirinin (teselsülün) sonu gelmez ve insan, ‘Samed Olan Bir’ne dayanmazsa, bizzat kendinde güç olmayan bir varlığı ilâh edinilmiş olur. (Samed, herkesin, her şeyin ihtiyacını karşılayan ama Kendi, hiçbişeye ve hiçkimseye muhtaç olmayan.)

...

Hz. Mûsâ (a.s.)’ın Tûr’da Rabbi ile görüşüp vazife (görev) aldığında yaptığı duâ (yardım isteği) şöyledir : 

“Rabbim! Göğsüme genişlik ver.” dedi.

قَالَ رَبِّ اشْرَحْ لِي صَدْرِي

“işimi kolaylaştır.”

وَيَسِّرْ لِي أَمْرِي

“Dilimden (dilimdeki) düğümü çöz.”

وَاحْلُلْ عُقْدَةً مِّن لِّسَانِي

“Ki söyleyeceklerimi anlasınlar.”

يَفْقَهُوا قَوْلِي

“Bana, yakınlarımdan bir yardımcı (vezir) ver.”

وَاجْعَل لِّي وَزِيرًا مِّنْ أَهْلِي

“Kardeşim Hârun’u.”

هَارُونَ أَخِي

“Onunla gücüme güç kat.”

اشْدُدْ بِهِ أَزْرِي

“Onu görevime ortak et.”

وَأَشْرِكْهُ فِي أَمْرِي

“Ki Seni çok tesbih edelim.”

كَيْ نُسَبِّحَكَ كَثِيرًا

“Seni çokça öğütleyelim.”

وَنَذْكُرَكَ كَثِيرًا

“Sen, bizim her halimizi görmektesin.”

إِنَّكَ كُنتَ بِنَا بَصِيرًا

(20/Tâ-Hâ, 25-35.)

Dikkat ettiyseniz, bu istek/destek, duâ (güç destek isteği) Rabbe; Rab, maddî/görünür desteği kul ile (Hârun ile) (ve âsâ ile, 16-21. âyetler) veriyor; görünmez destek bilinmiyor!. (Onunla/Hârun’la gücüme güç kat). Niçin? Görevin tam yapılabilmesi için. O görev ne? Rabbi tesbih!. (Bu tesbihin “izheb ilâ firavne innehû tağâ = Firavun’a git, o azdı.” ile ne ilgisi var?!) Bu tesbih, başka bitesbih!. O’nu Firavun’a ve başkalarına (herkese) öğütleme, anlatma, hatırlatma tesbihi.

Bir başka Mûsâ (belki de aynı Mûsâ, Hızır’la görüşen Mûsâ, Kehf, 60 ilâ 82 âyetlerde adı geçen Mûsâ) da bibaşka güç (ilim-hikmet) arayışındadır; Hızır (aslında Hızır değil, kullardan bir kul) ile karşılaşınca, O kul, Mûsâ’ya : ‘Sen Benimle beraber olmaya sabredemez, güç yetiremezsin. İçyüzünü (hikmetini) kavrayamadığın şeylere nasıl dayanacaksın, güç yetireceksin?!.’ der.

Sabretmek de öğrenmek de bir güç gerektirir; öğrenmek ayrıca sabır gerektirir... bu güçlerin hepsi O’ndandır.

O’nun güç verdiği kimseler başarılıdır, onları kimse yenemez!; onlar “ölür” (= şehîd olur) ama aslâ yenilmezler!.

Dikkatli bir okuyucu, ‘herkese O güç veriyor dedin ya!, diye sorar. Siz sormadan ben cevap vereyim. O’nun güç verdiğini bilenle, bilmeyen aynı gücü kullanmaz!. Bilgi güçse (Bacon --modern bilim-- öyle diyor/du), böyle bir güçtür. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET