ZULÜMÂT

Fizikî gece ile gündüz, karanlıkla aydınlığa; ma’nen zulümât ile nûra eş mi, eşit mi?!.

Fizîken gece, ışığın olmaması, var olanları (varlığı) gözün görmemesi; gündüz de bunun tersi, ışık sayesinde gözün, “görülebilenleri” görmesi, ortalığın aydınlanması.

Ma’nen gece : (manevî = iç) körlük ve zulümât = hidâyetsizlik; ma’nen gündüz : için (= iç dünyanın, aklın ve kalbin) aydınlanması ve kişinin doğru yolu bulması = hidâyet.

Ma’nen kör olan biri, gündüz de yolunu bulamaz, hep yanlış yapar. Kişi ma’nen aydınlanmışsa (= hidâyeti bulmuşsa), onun için gece de aydınlıktır; (sözgelimi o kişi) kimse görmüyor diye günah işlemez, teheccüde kalkar. (Teheccüd, ma’nen geceyi/karanlığı, gündüze/aydınlığa çevirmektir.)

Zulümât, ma’nevî karanlık; Nûr,  ma’nevî aydınlıktır. “Allah (ve melekleri), Mü’minleri zulümâttan aydınlığa çıkarır...” (2/257. 33/43)

Zulümât, kötülük ve zulümdür; Nûr, iyiliktir.

“Allah, göklerin ve yerin Nûr’udur...” (24/35.)

Allah, mahzâ = pür Nûr’dur.

Pekiî, bu kötülük(ler) (= şeytan, zulüm, zulümât) nedir, neredendir, nedendir?!.

Kötülük (= şeytan, zulüm, zulümât), buraya aittir, insanın burada denenmesine ma’tuftur ve ışığın yokluğu gibi bişeydir. Allah, fiziken (= madden) ve ma’nen gökleri ve yeri (içindekileri) aydınlatır; madden ve ma’nen karanlıkta kalanlar, kendilerini bu ışıktan (= nûrdan) mahrum bırakırlar. Fizikî karanlık da (= gece de) bir nûrdur; gecenin olmamasını veya uyku uyuyamamayı bir düşünün!. “O, sizin için geceyi bir libâs, uykuyu dinlenme zamanı; gündüzü de geçim/çalışma zamanı kıldı.” (25/47.)

Gece ve gündüz (= zulümât ve nûr) ikilemi (= dikotomisi), yaratılmış dünya ve bizler için geçerlidir; Allah ise, pür = mahzâ Nûr’dur. O, Nur’unun şiddetinden “görünmez = görülemez.”!. Bizler, ‘çoook şiddetli nûru = ışığı’ karanlık olarak görürüz.

Bizler, bu dünyadaki ışığı, çook hafif ışık (= mum ışığı) ile çook şiddetli ışık (= Güneş ışığı) arasında, belli bir frekansta (= dalga boyunda) algılarız; bunların dışı (= altı ve üstü) bize karanlıktır ama sanırım!, ma’nen (= manevî dünyada), hele hele de ilâhî dünyada! (= İlâh’ın = Allah’ın dünyasında!) böyle bişey (= ikilem/dikotomi) söz konusu olamaz; öbür dünyada ise, zulümât ile nûr birbirinden ayrılacak; zâlimler, cehenneme; nûrlular (= aydınlar = hidâyette olanlar), cennete girecekler; ama, oradaki herkes, aynı karanlığa ve aynı aydınlığa ma’ruz kalmayacak. (Bu ma’ruzu, hem bir zorunluluk hem de arz anlamında kullandım.)

Allah’ın Zâtında aslâ zerre karanlık yoktur; O’nun “karanlık yüzü”!!!, zâlimlere ve cehennemdekilere olan gadabı/gazabı = kızgınlığıdır; Onunla onlar (= o zâlimler ve cehennemlikler), hep karanlıkta kalacaklar ve yanacaklar; onlar hiiiç gün yüzü (aydınlık) görmeyeceklerdir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET