İMKÂN MESELESİ

İmkân, mümkünler dünyasında mümkün, olası; mümkün, olabilir de olmayabilir de demek; olması ile olmaması eşit olana mümkün diyoruz. 

Biliyorsunuz, V/varlık üçe ayrılır : Zorunlu. Mümkün ve Mümtenî. Varlığı zorunlu olan, sadece Hak Teâlâ’dır. Hak Teâlâ dışındaki tüm varlıklar, mümkün varlıklardır; mümtenî varlıklar ise, (aklen) imkânsız varlıklardır; yuvarlak kare gibi.

İmkân için, bir kâbiliyet (bilgi, güç, vb.) ve irade şarttır; ki biz, bir çok mümkün (varlık) arasından istediğimizi (= irade ettiğimizi) seçip, onu bilebilelim, yapabilelim, ortaya çıkarabilelim...

Aklen ve fizîken imkânsız (= mümtenî) olan bişeyin olması (= bilinmesi, yapılması) mümkün değildir.

Ama Zorunlu Varlık için hiçbir şey imkânsız değildir, O’nun için her şey mümkündür. 

O Zorunlu Varlık, bizim için de bazı şeyleri (yapmayı, bilmeyi, vs.) mümkün kılmış ve onları yapmanın, bilmenin, yok etmenin, vs. imkânını bize vermiş/bahşetmiştir. Dün, bilinemeyen, yapılamayan şeyler, bugün biliniyor, yapılıyor.

...

Elin imkânı, tutma; gözün imkânı, görme; aklın imkânı, bilme; ... elimizde imkân varken, kullanalım; ‘bu mümkün değildir.’, demeyelim; en azından bi deneyelim. Gücümüz yetmiyorsa, ya güç birliği yapalım ya da güç elde etmeye bakalım.

Bu hayatın bize verilmiş bir imkân (= mümkün bir hayat) olduğunu da unutmayalım.

Zorunlu Varlık, başka mümkün varlıklar = hayatlar da yaratabilir/di; O’nun için başka mümkünler de vardır; O, bu mümkünler içinden böyle bir mümkünü seçmiş (= irade etmiş) ve bizler, bu şekilde, burada, mümkünler (= mümkün varlıklar) olmuşuz.

...

En azından öbür hayata mümkün gözüyle bakalım da, burada bize verilen imkânı, bizi bekleyen “iyi mümkün” (cennet) için kullanalım; kullanmazsak, “kötü mümkün” (cehennem) bizi bekliyor olacak. ‘Bu, imkânsız, böyle bişey mümkün değil.’, diyorsak; bu, bize verilen imkânları (= aklı = muhakemeyi, tecrübeyi, vb.) iyi, doğru, güzel ve yerinde kullanmıyor ve hoyratça kullanıyoruz, anlamına gelir.

...

Bazıları, Tanrı’nın (ve âhiretin) varlığına mümkün; bazıları da, imkânsız (= mümtenî) gözüyle bakıyor. Onlara göre, eğer Tanrı ve âhiret mümkünse, gerçekleşme = var olma olasılığı, fity-fity’dir (%50’dir.) Böyle mümkün bir varlık varsa, öyle (= âhiret gibi) mümkün bir varlık da var olabilir!; varsa, kayıp büyüktür; “yoksa”!, ne kaybederiz?!. Buradaki yaşamımızı mı?!. Hayır. O, buradaki yaşamınızı kaybedin!, demiyor ki; iki yaşamda da rahat edin, diyor. Tanrı’nın ve âhiretin varlığı imkânsız (= mümtenî) diyenler, kendi varlıklarını ve içinde bulundukları varlığı açıklayamayan ahmaklar aptallar ve akılsız varlıklardır; onlardan söz etmeye değmez; “onların gözleri vardır, görmezler; kulakları vardır, işitmezler; ... onlar hayvanlar gibidir, belki de daha aşağı.” (= “... ülâike kel enâmi bel hüm edall...” 7/179.)

Akıl, insana verilen çoook büyük bir imkândır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET