4M1K

Mevdûdi, ‘Kur'ân’a Göre Dört Terim’inde İlâh, Rab, Din ve İbâdet terimlerine yer vermişti. Hacmi küçük, etkisi büyük bu kitabı okuduğunda sanırım daha lisede idim. Bizim lise yıllarımız, Pakistan, Mısır, İran, Irak ve Suriye’den kitap çevirilerinin yoğun yapıldığı yıllardır. (Mevdûdi, Pakistan Cemaat-i İslâmî Partisi lideri idi.) Mısır’dan Hasan El-Bennâ’nın Risaleleri, Kutub’ların (Seyyid ve Muhammed), Udeh’in kitapları, İran’dan Ali Şeriatî’nin ve Mutahharî’nin kitapları, Suriye’den M. Sıbaî’nin kitapları yeni yeni çevriliyordu.

Bu yazıya konu olan terimler ise, Mü’min. Müslim. Müşrik. Münafık ve Kâfir  terimleri, bunlara kısaca 4M1K diyelim.

Mevdûdî’nin dört terimi kurumsal-dînî = din ile ilgili; bu terimler ise, bireysel/kişisel, dindarın bizzat kendisi ile ilgili. Ne yani?!, müşrik, münafık ve kâfir de mi dindar? demek istiyorsun!. Dindar olmayan adam var mı?!. Herkesin bir dini var ama kimininki sağlam kimininki çürük. Anlamadıysanız, Mevdûdî’nin kitabını okumamışsınız, demektir.

Mü’min : Allah’a, O’nun Sözlerine (= emir ve yasaklarına) inanan ve güvenen;

Müslim : Allah’a ve O’nun dinine (= düzenine) kendini teslim eden, teslim olan;

Müşrik : Allah’a tam güvenemeyip Allah ile beraber/birlikte başka ilâhlara da güvenen, bel bağlayan, şirk koşan; Allah, ‘bir işi’! tek başına yapamaz, ortakları ile = ortaklar ile yapar = yapıyor diyen;

Münâfık : Karaktersiz, karakteri oturmamış veya bilinçli olarak iki (veya daha çok) karakterle yaşamayı seçen, iki yüzlü, içi başka dışı başka olan, güven vermeyen; 

Kâfir : Gerçeği bildiği hâlde bilmezden, gördüğü hâlde görmezden gelen, hakikati (gerçeği) örten = inkâr eden;

adamdır.

(Her bir terim için), İnsan, neden mü’min (müslim, müşrik, münâfık, kâfir) olur?! sorusunu sormak gerekiyor.

Böyle bir soruyu Rabbimiz şeytana sormuş; ben bu soruya “ilk soru” diyorum. “mâ meneake ella tescüde iz emertük?” = emrettiğimde seni secdeden alıkoyan (sana mâni’ olan, emrime itaatsizlik ettiren) şey nedir?. (7/12)

Cevap : “ene hayrun minhu, halagtenî min nârin ve halagtehû min tîn.” = ben, ondan hayırlıyım = üstünüm; beni ateşten yarattıN, onu topraktan.  (7/12)

Şeytan, kendisini (ve insanı, her şeyi) Allah’ın yarattığını biliyor (yarattın diyor) ama akıl yürüterek Allah’ın emrini sorguluyor ve Senin bana verdiğin emir, bana “mantıksız”! geldi diyerek, o emre itaat etmiyor. Mantıksız mı? Değil. Yanlış mı? Değil. Doğru mu? Doğru. Öyleyse sorun nerde?!. Sorun, meselenin yalnızca bir boyutunu görmesinde ve elindeki sathî, eksik bilgisine güvenmesinde. Yâni, Rabbine değil de kendinde olan eksik bilgisine güvenmesinde. Kârun da benzer şeyleri söylemişti; ‘bana bu servet = zenginlik, bendeki bilgi sayesinde verildi = ben bu serveti bilgimle (okuyarak!) elde ettim’ demişti. (Bknz. 38/49.)

Şeytan, Rabbine güven(e)medi (= mü’min olamadı), Rabbine teslimiyet gösteremedi (= müslim olamadı); kendi bilgisine güvendi, nefsine teslim oldu; Rabbini (= Rabbinin emrini) görmezden geldi = kâfir oldu ama bence! müşrik olmadı! = şirk koşmadı = Rabbine bişeyi ortak kılmadı!; kıldıysa = ortak koştuysa da kendi nefsini ortak kıldı, ortak koştu; (ama) münâfıklık yapmadı; emre karşı geldiği için mü’min ve müslim zaten olmadı...

Şimdii!, şeytanın pozisyonunu gözümüzün önünde = aklımızda tutarak, bu beş terim (= 4M1K) karşısında kendi pozisyonumuzu samimi bir şekilde belirleyelim. Sonucu, kimse ile paylaşmamız gerekmiyor; Bilen, zaten biliyor, önemli olan bizlerin bilmesi.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET