ARAÇSAL AKIL

Bu kavram (= kullanım) Frankfurt Okuluna ait. Bu okulun iki önemli teorisyeni Adorno ve Horkheimer : Aydınlanma sonrasında oluşan modern dünya, aklı, ilerlemenin bir aracı olarak kullanmaya başlamış ve böylece onu araçsallaştırmıştır, derler. Akıl, önceden (= aydınlanma öncesinde) bir mitti; o, araçsallaştırılarak yine bir mite dönüştürüldü; çünkü ilerlemenin (= sanayileşmenin) sonucunda insan, yaptığını sorgulamayı bıraktı ve ahlâken geriledi; ne oluyoruz, ne yapıyoruz, nereye gidiyoruz, sonumuz ne olacak?!, gibi sorular sormayı unuttu... = aklı araçsallaştırarak terk etti.

Oysa akıl, bu tür sorular sorarak var olur ve “nesnelliğini”! korur.

Benzer durum, din anlayışımızda da (sakın yanlış anlaşılmasın, dinimizde değil!) var. Cârî din anlayışımız da aklı araç olarak görüyor.

Araç nedir?!. Bizi, bir yerden bir yere götüren veya bişey yapmamıza yarayan âlet; otomobil veya keser (bıçak) gibi bişey. Otomobil (akıl) araçsa, onu kullanan kim?!. Araç, kendi başına gidilecek yere gidiyor mu; bıçak, kendiliğinden ekmeği kesiyor mu?!. Sürücüsüz araçlar (veya robotlar, yapay zekâlar) var, denirse; onu/onları programlayan/lar da bir/er akıl. Aklın kendisi araç olsa, onu da bikullanan (= biprogramlayan) olur.

Akıl bize verilirken, (belki programlanmış ama) kullanımı bize verilmiş. Akıl, biziz; biz kendimizi “kullanıyoruz”!. Bu “kullanım”!, doğru istikâmette ise, onu Veren’e kul oluruz (= O’na teşekkür eder ve bu sayede varacağımız yere doğru bir şekilde varırız = varacağız); bu “kullanım”! yanlış istikâmette ise, hayal kırıklığı ve büyük pişmanlık yaşarız = yaşayacağız.

Bu da aklı araçsallaştırma, denebilir. Şeklen öyle görünüyor (gibi) ama dikkatli bakınca öyle değil. Çünkü, bize verilen = bizdeki akılla, bize “Vahyedilen Akıl”!, birbirlerini muhatap alıyor. = Vahy, aklı olmayanları muhatap almıyor, onları mükellef (= sorumlu) saymıyor; bizdeki akıl olmadan da O Vahiy anlaşılır olmuyor. Bu durumda biri ötekinin aracı değil, kolacı. (= kolaçan etmekten, kolaçan edicisi) = Akıl, nakile; nakil akıla “muhtaç”!, biri olmadan diğeri anlaşılmıyor ve bi işe yaramıyorlar!.

Eğer, akıl (ve vahiy) birer araçsa, bu araç/lar (birlikte = iş ve güç birliği yaparak) bizi doğru yere götürüyor. Sen dersin ki : “bu aracı ben kullanıyorum; ben de derim ki : “hayır, bu aracı biz kullanmıyoruz!.” Bu, her birimizin aklının ne kadar erdiğine ve akla yüklediğimiz anlama bağlı; ama burada insanı insan (= bizi biz) yapan, bize bunları söyleten, aklı/mız; akıl varlığı/mız = aklî bir varlık olmamız ve her yapıp-ettiğimizi sorgulayabilmemiz ve hep daha iyiyi, daha güzeli ve daha doğruyu aramamız. 

Merak etmeyin!, bu “arayış” uzun sürmeyecek, ölünce bitecek; ama ölüm sonrasında bu arayışımız, bizim yüzümüzü güldürecek. 

Aramayanlar ise, zaten “bişey”! bulamayacaklar.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET