ZÜHD ve TAQVÂ

Zühd ve Taqvâ 

Tasavvufun etkisi ile neredeyse züht/zühd/zâhitlik ile taqvâyı eşanlamlı kullanmaya başladık; halbuki ikisi aynı değil.

Züht/zühd, zâhitlik, dünyayı değersiz görme, önemsememe, ondan uzaklaşma, başından atmış gibi yaşama (mış gibi yaşama, gerçekten ve sahiden değil, yalancıktan!); taqvâ ise, dünyaya olması gereken = Rabbin verdiği değeri verme, dünyasız âhireti mümkün görmeme, dünyada nasıl yaşanması gerekiyorsa öyle yaşamadır.

Züht/zühd, Kitâb’ta sadece bir yerde, o da Hz. Yusuf’u kuyudan çıkarıp köle olarak satan kervancılar için kullanılır. Oradan dünyaya bir kıyaslama yapılacaksa, dünya da Yusuf gibi değersiz görülmelidir, böyle bakarsak, kervancılar ve herkes gibi yanılırız; meğer Yusuf değersiz biri değilmiş der, daha sonra Yusuf’u “saray adamı ve bakan/vezir” yaparız!...

(Yusuf gibi taqvâlı olmazsak, bakan/vezir olunca = bir iktidar/koltuk elde edince, zahitlik-mahitlik kalmaz, kapitalistleşir, ‘kapitalizme abdest aldırırız’. Şekil : A. ‘Kapitalist Müslümanlar .)

Dünyayı = dünya hayatını âdil/adâlet ve taqvâ ile yönetemezsek, o dünya bizi rezil eder; yönetirsek, o dünya bizi Yusuf gibi vezir eder.

Adâlet ve taqvâ kelimeleri dinin kilit kavramlarıdır; züht, olsa olsa dış kapının mandalıdır, o mandalı tasavvuf, kilit hâline sokmuştur. Züht, bireysel kurtuluş = kaçış için bir yol-yöntem olabilir ama meydan boş kalmamalıdır. Meydan boş kalınca, iktidarın/gücün kimlerin eline geçtiğini tarih bize öğretiyor. Ebû Zer’i çook severim, en az sevdiğim kadar da ‘kızarım’!.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET