TEVECCÜH

İçinde cim ve he geçen kelimelere ilgim büyüktür. Cehd. Teheccüd. Hicret gibi.

Teveccüh vech’den, yönelme, yöneliş. 

Herkesin yöneldiği bir yön = kıble vardır.

İbrâhim (a.s.), “innî veccehtü vechiye lillahî... Ben yüzümü Allah’a çevirdim...” demişti. Çevirdiğine göre, demek ki önceden başka bir yönelişi = kıblesi varmış!. Önceden bizim yönümüz kıblemiz de Kudüs’e dönüktü; daha sonra Mekke’ye çevirdik, yüzümüzü Kâbe’ye döndük.

“Doğu da batı da Allah’ındır. Nereye yönelirseniz yönelin (dönerseniz dönün), Allah’ın yönü orasıdır, ‘Allah’ın Yüzü’ oradadır (fesemme Vechullah). Kuşkusuz Allah, yardımı çok kapsamlı= Vâsî Olan’dır, her şeyi Bilen’dir.” (2/Bakara, 115.)

Böyle bir âyet varken, İbrâhim’in yönelişini = dönüşünü = yüzünü çevirişini ve kıblenin Kudüs’den Mekke’ye çevrilişini nasıl anlayacağız?!.

İçimize bakarak. İçimize = kalbimize dönerek = vicdanımıza yönelerek.

İçerdeki kıblemiz = yönelişimiz = pusulamız bozuksa, dışarı doğru görünse bile, bozuktur. Dışardaki yöneliş, şekilsel ve toplumsaldır; aslolan içeridir. Dışardaki kıblemiz, Kâbe/miz; içerdeki kıblemiz, kalbimizdir. Kalbimizde Rabbimiz yoksa, Kâbe’de = Beytullah’ta da yoktur!. Girin O Beytullah’ın (kalbin) içine, bomboştur!. İçerde kıble, her yöndür; Kâbe’nin içi, kalbimizdir.

Kötülüklerden iyiliklere (kötüden iyiye) hicret etmeden, bu yönde cehd = çaba sarf etmeden (cihat etmeden), yönümüzü Allah’a dönmüş olmayız (teveccüh), Kâbe’nin (kalbin) taş duvarlarına dönsek bile. Hacc, zâhiren Kâbe’ye; bâtınen kalbe yolculuktur; kalp malda-mülkte, orda-burda ise, yapılan hacc, boş bir yolculuktur, bir turizm faaliyetidir. Hacc’da tavaf, kalb Kâbe’ye dönük olarak yapılır = Kâbe sola alınır ve yedi kere dönülür; yedi, çokluktan kinayedir; bu, Rab kalbte bulunana kadar tavaf edilir = Kâbe’nin etrafında dolanmaya devam edilir demektir. Her yönden O’na (Kâbe’ye = Allah’a) varılır; O’na varılınca her yön, Kıble = Kâbe olur.

Bakara, 115’deki “fesemme vechullah’ı” ancak böyle şerh edebilir, yorumlayabilirim.

Teveccüh, kulun yönelişi; tevellî ya da tevellâ ve tecellî, hem kulun Allah’a hem Allah’ın kula yak/ın/laşması (El-Velî ve velî) hem de Rabbin “o kulda görünmesi, tecellîsidir.”!.

Bizi kendilerine döndüren şeylerden (dünyalık mal-makam, şan-şöhret vb.) yüzümüzü Allah’a döndürmedikçe, sadece O’na teveccüh etmedikçe (iyyaKe na’budu ve iyyeKe nesteî’n), doğru yolu ve doğru yönü bulamayız.

Her şeyde olduğu gibi teveccüh de ihlâssız olmaz; ihlâs da sadece Rıza’nın gözetilmesi ile mümkündür.

Hacc mevsimi başladı; hacı adaylarına “hayırlı-mübarek yolculuklar” diliyorum. 

(Not : Semme ile sümme (ثم) aynı yazılır. Semme, her mekânı = her yeri ifâde eden; sümme, ardışık zamanı ifâde eden zarftır. Semme, bildiğim kadarı ile Bakara, 115. Şuara, 64. İnsan, 20 ve Tekvir, 21. âyetlerde geçer.)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET