TEADDÜD-Ü KUDEMÂ

Teaddüd : Adedleştirme, bir adedi biçok aded hâline getirme. Teaddüd-ü Zevcât : Çok kadınla evlilik, poligami. Teaddüd-ü Kudemâ : Kadim olanları artırma.

Bu yazı, Teaddüd-ü Kudemâ’ya değinecek.

Tek bir Kadîm (Varlık) varsa, Teaddüd-ü Kudemâ nasıl ortaya çıktı?

O Kadîm Varlığın (= Allah’ın) Esmâ ve Sıfatlarını O’ndan ayrı/bağımsız birer varlık sayınca.

Kim yaptı bunu?

Ben isim vermeyeyim, merak ediyorsanız siz araştırın. 

Zât, Sıfat ve Ef’âl ayrımı bu meseleyi doğurmuştur. Mu’tezilî ve Ehl-i Sünnet âlimlerinin çoğu İlahî Sıfatlar Zât’tan “ne ayrıdır ne gayrıdır” demişlerdir.

Sıfatları Zât’tan "ayrı" görenler, Zât’tan O Sıfatları ayırmışlar ve sıfatlara yaratılmış varlıkları nispet etmişler ve Zât’ı “tenzih” etmişlerdir. 

Sıfatları Zât’la "aynı" görenler de Vahdet-i Vücud’a varmışlardır.

Sıfatlar Zât’tan 'ne ayrıdır ne gayrıdır' diyenler de “kararsız” kalmışlardır.

Oysa!, Kadîm Varlık parçalanamaz, Samed’dir. İlahî Sıfatlar, O’na aittir = LeHû-l Esmâ’ül Hüsnâ. Ayrım, zamansal ve mekânsaldır; O, zamandan ve mekândan münezzehtir. İnsan zihni, ancak zaman ve mekân içinde çalışabilir; bu açıdan İlâhî Zât, anlaşılabilir bir Varlık değildir. O’nu anlamaya gayret eden zihin, haddini bilmeyen sapık, tanrılık peşinde olan bir zihindir.

O, bizden Kendini anlamayı değil, Kendine inanmayı istiyor ama insan, etine-buduna bakmadan kendini bişey zannediyor, hadsizlik ve yüzsüzlük ediyor.

İman olmayınca, akıl haddini bilmiyor; (aklı başat görenler bidaha düşünmeli!) yaratılmışları dahî anlayamayan bu akıl, Yaratıcıyı anlamaya kalkıyor; sonra da Teaddüd-ü Kudemâ gibi “kör ve karanlık bir kuyunun” içine düşüyor. 

Bu ne büyük cüret!, ne büyük cesaret!.

“Hevasını ilâhlaştıran kimseyi gördün mü?! Allah, bir bilgiye dayalı olarak onu sapkınlıkta bıraktı; onun kulağını ve kalbini mühürledi, gözlerine perde çekti. Artık Allah’tan başka kim onu doğru yola iletebilir? Öğüt almıyor musunuz?.”

أَفَرَأَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ إِلَهَهُ هَوَاهُ وَأَضَلَّهُ اللَّهُ عَلَى عِلْمٍ وَخَتَمَ عَلَى سَمْعِهِ وَقَلْبِهِ وَجَعَلَ عَلَى بَصَرِهِ غِشَاوَةً فَمَن يَهْدِيهِ مِن بَعْدِ اللَّهِ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ

(45/Casiye, 23.)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET