HAYAT

Biyolojik hayattan (canlılıktan) söz etmeyeceğim; bizzat yaşanan bireysel ve toplumsal hayatlardan söz edeceğim.

Acısıyla tatlısıyla ne hayatlar yaşanıyor bu hayatta!...

Şu ân dünya üzerinde 8 milyar insan var ve her biri “ayrı bir hayat” yaşıyor, kimsenin yaşadığı hayat, kimseninkine benzemiyor. İnsanlığın her 70-80 yılda bir yenilenme yaşadığı ve dünyanın yaşının da 4-5 milyar olduğunu düşünürsek hesaba gelmeyen her bir hayat için, herkesin hayatı için, “özel” diyebiliriz.

Her ne kadar hayat, bizim hayatımızsa da başkalarının hayatı da bize “hayat” olarak görünür; bu hayatları :

İmrenerek

Kıskanarak

Şükrederek izleriz.

İmrendiğimiz ve kıskandığımız hayatlar bile sorunludur. Başkalarında gördüğümüz hayat, ‘bize göre berbat’ bir hayat olduğu için şükrettiğimiz hayat, sadece bizim hayatımızdır.

Başkaları şeklen bize benzemediği gibi başkalarının hayatı da bizim hayatımıza benzemez. Hayatımıza etki eden o kadar çoook şey var ki biz, bu etkilerin birini ya da bikaçını seçince, kendi seçimimiz olan bir hayatı seçiyor ve yaşıyoruz zannederiz, buna da “özgür irade = özgürlük” deriz; bu seçimlerimizle başımıza gelenleri de “çekeriz.”!.

Bu anlamıyla hayat, çektiğimiz, çekerek yaşadığımız, tekrar yaşanmayan ve istismara gelmeyen bişeydir.

Başkalarının hayatı bizim hayatımıza; bizim hayatımız da başkalarının hayatına %100 benzemez; aynı yumurta ikizleri olarak doğsak, aynı evde, aynı şehirde ve aynı sürelerle yaşasak bile.

Sayıya gelmeyecek kadar çeşitlilikteki bu hayatı, tek tek hayatların toplamı, total hayat olarak tarif etmek, tanımlamak ve tasvir etmek mümkün değil. Bu hayatlar içindeki bazı hayatlar (Rasüllerin/Nebîlerin, Evliyâların, Azizlerin hayatları) bizim için numune-i imtisal = örnek hayatlardır; o hayatlar bile “sorunsuz” değildir, sorunsuz olsaydı, nasıl bizim için numune-i imtisal = örnek hayatlar olabilirlerdi?!.

Önemli olan, hayattaki sorunların nasıl ve ne şekilde çözüldüğüdür.

En iyi hayat, ilâhî ilkelere uygun yaşanan hayattır.

Burada sorunsuz hayat yoktur; sorunsuz hayat ötede/cennettedir.

“Onlar, Müslüman olmalarını = teslim olmalarını Senin başına kakıyorlar. De ki onlara : İslam’a boyun eğdiniz diye, benden minnet beklemeyin. Eğer özü-sözü bir kimselerseniz, sizi imana erdirdiği için, siz Allah’a minnet edin/duyun.”

يَمُنُّونَ عَلَيْكَ أَنْ أَسْلَمُوا قُل لَّا تَمُنُّوا عَلَيَّ إِسْلَامَكُم بَلِ اللَّهُ يَمُنُّ عَلَيْكُمْ أَنْ هَدَاكُمْ لِلْإِيمَانِ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ

(49/Hucurat, 17.)

Bu âyet, Müslüman olduk diye “sorunsuz bir hayat” beklentisi içinde olanlara da bir uyarıdır.

Siz bu hayattan ne bekliyorsunuz?

Namaz kılıyoruz, zekât veriyoruz, ... diye bi karşılık mı bekliyorsunuz?!.

Bi karşılık varsa!, ötede.

Sakın Müslümanlığınızı başka Müslümanlıklarla ve başka hayatlarla kıyaslayarak sorgulamayın; her hayat gibi, her Müslümanlık da “farklıdır.”!.

Müslümanlık, her hayat için doğru yaşanan bir hayattır; Müslümanlık hayattan ayrı bir din değildir; hayatların doğru, iyi, güzel yaşanması için inmiştir; taâ ilk insandan son insana kadar. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET