MÜSAFİR

Müsafir : Seferde (yolda) olan; yoldan geçerken “bize” geçici olarak uğrayan.

Asıl/esas işi bize gelmek olmayan.

Geçerken geçici olarak biraz soluklanmak için bizde duran.

Nereye gittiğini ve ikametgâhını bizim bilmediğimiz yolcu.

Biz mukîmlere yolu ve yolculuğu hatırlatan adam.

Arapçası dayf. 

İbrâhim’e ve Lût’a gelen misafirler (dayf-i İbrâhim) de hatırlatmışlardı.

Misafirlerde bir misyon (görev) varsa, o görevi/misyonu yerine getirmek için yolculuk yaparlar; yolculukları esnasında da bize uğrarlar; yoksa, aylak bir turist gibi gezerler. Ülkeler, turistleri misafir ve altın yumurtlayan tavuk olarak niteliyor. Umre ve hacca gidenler bile, ilgili ülke tarafından böyle görülüyor; çünkü misafirlerdeki “misyon” ortadan kalktı, artık misafirler misyon yüklenmeden yolculuk yapıyor.

Saygı duyduğum Yahudi sosyolog-filozof, Zygmund Bauman, yolcuları üçe ayırır. Aylaklar. Turistler. Hacılar. Aylaklar, parasız pulsuz boş boş (amaçsız) gezerler, sadece vitrinlere bakarlar, bişey almaya ve yemeğe güçleri yoktur, kuru kalabalık yaparlar. Turistler, paralı insanlardır; ya keyif/dinlenme ya da öğrenme için gezerler; bu gezme kendilerine de gezdikleri ülkelere de ekonomik bi fayda sağlar. Hacıların ise önceden belirlenmiş bir maksatları (gerçekleştirilecek bir amaçları) vardır, hacılar görev/misyon yüklü adamlarıdır, o ziyaret, onlara ekstra bilinç ve sorumluluk yükler, yolculukları “bitince” = ikâmetgâhlarına döndüklerinde “hacı unvanı” alırlar. Hâcce, muhatabı güçlü bir delil ile yenmek = iknâ etmek ve tartışmadan galip gelmek demektir.

İçe ve dışa yaptığımız seferlerimizi (yolculuklarımızı) “bir amaç”! için yapmalıyız. Yol bizi elbette yorar; yorulduğumuzda birine, biyere (ev sahibine) misafir oluruz; bir misafiri (yolcuyu) ağırladığımızda ona teşekkür etmeli ve iyi davranmalıyız.

Misafir bereketi ile gelir; o bereketin nerede ve ne zaman ortaya çıkağını (görüneceğini) biz bilemeyebiliriz; o bereket, bizim misafire sağladığımız rahatlığa bağlı olarak bazen dışarda bazen içerde bizde de “bir rahatlık” olarak tezâhür edebilir.

İbrâhim’e ve Lût’a gelen misafirler, onları rahatlatmamışlar mıydı? Lût (a.s.)’ın en zor durumda kaldığı ân, Ona o misafirlerin geldiği ândı. İbrâhim (a.s.), eşi Sare/Sara tarafından ‘bunaltılmış’! ve Ona çocuk müjdesi verilerek rahatlatılmıştı.

Hepimiz bir yolcuyuz, misafiriz. Misafire, “Tanrı Misafiri” olarak bakarsak, Tanrı da bizi “Misafir” eder.

“İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn. = O’ndan geldik, (yine) O’na dönüyoruz/döneceğiz.”

Önemli olan, dönüşümüz, aylak gibi mi, turist gibi mi, hacı gibi mi olacak?!.

Bütün mesele bu.

Hacı olmak = Allah’ın Evi’nin = Beytullah’ın Misafiri olmak, “basit bi iş” değildir.

Allah’ın Misafirini ağırlamasını “düşünmeyen yolcu = kul”, “yolculuğunun = kulluğunun” tam farkına varamaz!.

Hacc’da çoook büyük semboller = meşâir var. Hacı, Allah’ın Misafiridir. Hacc, mâlen, bedenen ve rûhen yapılan bir yolculuktur. Ruhumuz boş olarak yaptığımız o (her) yolculuk, bizi ya aylak ya da turist yapar, (aslâ) hacı yapmaz.

(Hacc mevsimi yaklaştı; hacı adaylarına “hayırlı yolculuklar” diliyorum.)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET