ARZU
Arzu : İstek. Dilek. Temennî. Arzu, Farsça bir kelime ama Türkçeleşmiş.
Arzunun hem irade ile hem nefisle (istekle) hem de emniyetle (imanla) ilişkisi vardır.
İrade ile ilişkisi, neden onu değil de bunu açısından; nefisle ilişkisi haz açısından; emniyetle ilişkisi tatmin ve huzur açısındandır.
Temennînin kökünün emn/emene olduğunu söyleyenler, onu ileri bir noktada imanla buluştururlar; münye olduğunu söyleyenler ise, geçicilikle ilişkilendirirler. (Menâ/meniyye/menâyâ, ecel, ölüm ve kader demek; menî de, er suyu, sperma, nutfe.)
Arzular tümden ölmez, öldürülemez; kontrol edilir; arzu ölürse, hayat biter. Arzularda uyumlu bir hiyerarşi aranır ve her arzu “Allah’ın Rızasını Arzuya” hedeflenir; “Allah’ın Rızasını Arzu”, tüm arzuları derleyip-toparlar; O’ndan sapış, kopuştur, bu kopuş, hedeften ve anlamdan kopuştur.
Bu, bir süreçtir. Bu sürecin başında hayatta kalma = bedeni besleme arzusu vardır; arzu, buraya takılı kalırsa (her arzu bedene endeksli olursa) insanın duyguları taşlaşır, aklı kurnazlaşır ve kişi imanla tanışamaz.
Kişiyi imanla tanıştıran, arzuların terbiyesidir; nefis terbiyesi budur. Nefis, bedene, sadece kişisel arzulara = egoya hizmet eder. Arzularını terbiye etmeyenler/edemeyenler, nefislerini ilâh edinenlerdir = ilâhehû hevâ; onlar, aslâ kemâle eremezler.
Arzunun (iradenin) yeme-içme, barınma-bürünme, üreme ile sınırlı kalması, insanlığı hayvanlığa indirgemektir; bu arzular hayvanlarda da vardır; insanı hayvandan üstün kılan aklıdır; aklı, bilme arzusu çalıştırır; bilme arzusuna sınır koymak da insanlığı = insanlıkta kemâli sınırlar. Bilme arzusu, belli bir noktadan sonra inanma arzusuna dönüşür ve bu arzu, sınırsız huzurdur; bu arzu ile tanışmayan akıl da huzursuzdur; filozoflar(ın çoğu), huzursuz akıllardır; onları okuduğumuzda, huzursuzluğumuz artar; inançsız bir filozof, hiçbir akla huzur vermez; aksine akıl karıştırır. Bir filozofa iman nasip olursa, o filozof ‘nazarî açıdan’! “çağın peygamberi gibi iş/işlev görür.”!.
Yorumlar
Yorum Gönder