AKILSIZLIK

Akılsızlık : Aklın yokluğu. Kişide akıl yokluğu üç şekilde tezahür eder : Sarhoşluk. Delilik ve Budalalık.

Sarhoşluk, iradî olarak aklı yok etme, sekr halinde yaşama. Delilik, irade dışı olarak aklı temelli kaybetme. Budalalık, gerçekte var olan aklı kullanmama, aptal (abdal değil) ve ahmak gibi yaşama. Buradaki budala, aptalın budalası; abdalın budalası, aklını daha akıllı olan birine verir, onun aklı ile yaşar; aptal ise, hem kendi aklını hem başka akılları kullanmaz.

Ben dahil çoğumuzun yaşantısı, aptal ve ahmak yaşantısı. Aklını kullanmayanlar = çalıştırmayanlar, ahmak ve aptal olur.

Aklını kullanmayı deneyenler ve onu biraz zorlayanlar da, işin içinden çıkamayacaklarını anlayınca alkol alarak sarhoş = serhoş olmayı isterler. Oysa biraz daha sabretseler/dayansalar = kendilerinden vaz geçmeseler, o akıl onları ya “düze” çıkarır ya da “deli” eder; veli eder mi bilmem.

Delilik ile velilik arasında “ince bir sınır” varmış!.

Delilik ile sarhoşluğu/serhoşluğu iki şekilde anlamamız lâzım. Aklını “Sevgilisi” için bilinçli terk eden deli ve aklını bişeye takarak oradan kurtaramayıp ve ‘takıntılı hâle’ gelen deli. Bu takıntıyı çözemediği için alkole başvuran serhoş/sarhoş; “Sevgilinin” her işi ve “görünüşü” ile kendini kaybeden, kendinden geçen serhoş/sarhoş. İkisi de bitür akılsızlık.

Bizim akılsızlığımız ise, ya aklı hiç çalıştırmayarak, onu âtıl bırakmaktan, ya da filozof Max Horkheimer'ın ‘Akıl Tutulması’ dediği, ‘şeylere takıntılı’ yaşamaktan. Nedir o şeyler? Değersiz olan ne varsa, hepsi. Değersiz olanları sevgili ve değerli yapmamız ve onlardan bitürlü kurtulamamamız. Güzel bir işim, eşim, evim, arabam, hayatım olsun... olsun elbet, ama o iş, eş, ev, araba, hayat, bizi daha değerli olan “şeylerden” alıkoymasın, bizim tüm zamanımızı almasın, çalmasın; “o değerli şeyler” onları da çook daha değerli hâle getirsin.

“Ey iman edenler! Mallarınız ve çocuklarınız (evlâtlarınız), sizi, Allah’ı zikirden (Allah’ın öğütlerini dinlemekten, onları yerine getirmekten) alıkoymasın. Kimler bunu yaparsa, bilsin ki asıl kaybedenler onlardır.”

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تُلْهِكُمْ أَمْوَالُكُمْ وَلَا أَوْلَادُكُمْ عَن ذِكْرِ اللَّهِ وَمَن يَفْعَلْ ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ

(63/Münafikun, 9.)

Bu âyetin nüzul sebebi, dünya = geçim telaşının anaforuna kapılarak cihadı (savaşı) = Allah yolundaki cehdi/çabayı unutan/terk eden Mü’minlere uyarıdır. Ben bu âyetteki âkıbeti = kaybı = hüsranı, akılsızlık olarak okuyorum; birileri bana deli ya da ‘bilgi sarhoşu/serhoşu’ dese de.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İHÂNET

KELİME/KELÂM & KAVL/SÖZ

HADİS & SÜNNET