HELÂL-HARAM
Helâl-haram deyince genelde bizlerin aklına yenilecek-içilecek şeyler gelir; yanlış değil ama eksik.
Helâl-haram, hayatın her alanını kapsar. Helâl, Rabbin izin verdikleri; haram ise, yasakladıklarıdır.
Yiyecek-içeceklerin helâl olanları haram olanlarından çook daha fazladır; haram olan şeyler ‘özde’ değil, “bakalım insanoğlu ne yapacak?” diye ‘şeklen’ haram kılınmıştır; bize iç yağı helâlken, Yahudilere haram kılınmıştır; onu o zaman haram kılan da bugün helâl kılan da aynı Rab’dir.
Kurban, Allah’ın Adı anılmadan kesilirse haramdır; oysa et aynı ettir, o eti Bismillah diyerek kesince etin içindekiler değişmemektedir. Bismillah, o ete “şükür/teşekkür ve âfiyet” katar.
Biri ile nikâhsız birliktelik haramdır ama nikâh, o birlikteliği helâl kılar. Nikâh neyi değiştirir? O birlikteliğe toplumsal ve kutsal bir ‘güven’ getirir.
Düşüncenin de helâli-haramı vardır. En büyük ve en tehlikeli düşünce haramı, Rabbe ortak = şirk koşmaktır. Şirk, inkâr değildir; Rabbe, ‘bu işte ben de başkaları da var, onlar da ortak’ demektir. İnkâr ise, Rabbin o işte olmadığını = yok olduğunu “söylemek = kabul etmektir.”!.
İnkâr eden azdır ama şirk koşan çoook; bu, tarihte de hep böyle olmuştur.
İsyan ise, inkâr değildir, “Ben ve şu/şunlar varken, Sen kim oluyon!. Ben, Seni değil, nefsimi ve başkalarını = başka ilâhları dinliyorum, onların helâl ve haramlarını kabul ediyorum”, demektir.
Rab, helâl ve temiz olanları “yiyin-için” derken çoğumuzun temizi = helâli-haramı farklı. Kimimiz domuzu, domuzca fikirleri helâl görüyor, karnını ve aklını onlarla dolduruyor/doyuruyor; onlara birileri “temiz yemek” (fikir/düşünce) ikram etmeye kalkınca, ‘benim karnım böyle şeylere tok’ diyor; kimimiz de (çook azımız da) “temiz yemeğe hasret ve aç” gidiyor bu dünyadan.
Burada “temiz yemeğin” tadına bakamayanlar ve o tadı alamayanlar, Allah-u A'lem, ötede de “temiz yemek” bulamayacak ve o tadı alamayacak!.
Yorumlar
Yorum Gönder